Yeni Kooperatifimiz CEMRE KONUT

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatifinin imzaları atıldı

CEMRE KONUT / LALE KULE

1+1 Küçük Konut, Büyük Rahatlık

CEMRE KONUT / LALE KULE

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatif toplantısından görüntüler

CEMRE KONUT / LALE KULE

Hedef Kilitlendi

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Mekanda yolculuk sağlayan bir kültür ve turizm projesidir

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Üye Kayıtlarımız Başlamıştır

OBASYA Projesi Yuntdağlarında kurulacaktır.

16 Ağustos 2018 Perşembe

DÜŞ GÖRDÜM


Düş gördüm, hayra yordum.

Türkiye Büyük Millet Meclis Başkanı Binali Yıldırım, ABD’nin saldırgan baskıcı tutumu ve doların yükselmesi nedeniyle Meclisi toplantıya çağırıyor. Meclis toplanıyor. Konu görüşülüyor. Konuşmacılar, birlikten bütünlükten yana konuşmalar yapıyorlar. Komisyon kurulması teklifi oybirliği ile kabul ediliyor. Her partiden birer kişinin katılacağı gruplar oluşturulmasına, oluşan grupların, başta AB ve Türkçe Konuşan Ülkeler olmak üzere, tüm ülkeleri ziyaret ederek haklılığımızın, ABD’nin hukuk dışı baskıcı tutumunun anlatılmasına karar veriliyor. Sorun çözülene kadar sürecek bir seferberlik alkışlarla ilan ediliyor.
 Düş bu ya, her gidilen ülkenin yöneticileri, ABD aleyhine açıklamalar yapıyorlar. Tüm dünyada oluşan olumlu hava, yurttaşlarımızı da etkiliyor. Birlik bütünlük havası, ülkeye dalga dalga yayılıyor. Her konuşmacı, “Bir olalım, iri olalım, diri olalım” diye başlayıp, “Barış kardeşlik dayanışma” şeklinde açıklamalar yapmaya başlıyor.  Kurtuluş Savaşındaki, Çanakkale Savaşındaki birlik bütünlük kararlılık sağlanıyor. Ve ülke tek yürek, tek yumruk oluyor. Dargınlar barışıyor, kırgınlıklar bitiyor.
 Cumhurbaşkanı, “Ben seksen bir milyonun cumhurbaşkanıyım” diyerek, parti liderlerini toplantıya çağırıyor, yapılan ilk toplantıda her ay düzenli olarak toplanma, ülkenin önemli meselelerini görüşme kararı alınıyor. Cumhurbaşkanı, açtığı tüm hakaret ve tazminat davalarını “Aile içi kavganın kazanını olmaz, biz bir aileyiz” diyerek geri çikiyor. Cumhurbaşkanının bu tutumu ülkede büyük beğeniyle ve alkışlarla karşılanıyor.
 Ziyaret edilen ülkelerden, ABD aleyhine açıklamalar çoğaldıkça, ABD yalnızlık endişesine düşüyor, yanlış politikaları nedeniyle ABD başkanı ve ilgili bakanlar eleştiriliyor hatta ABD Başkanının görevinden uzaklaştırılması bile tartışılır hale geliyor.
 STK’larla toplantılar yapılıyor. STK’lar ülke bütünlüğünü, barış, kardeşlik ve dayanışmayı dile getiren konuşmalar ve yazılı açıklamalar yapıyorlar ardı ardına.
 Kısa sürede Dolar, 4 liraya geriliyor. Hızla yükselen fiyatlar, gerilemeye başlıyor. Durgunlaşan piyasalar yeniden hareketleniyor.
 Yalnızlaşan ABD dize getiriliyor. Türkiye gibi bir müttefikini kaybeden ABD’ye karşı iç ve dış eleştiriler artarak devam ediyor.
 Gelişmelerin ardından, AB ortaklığı konusu yeniden gündeme geliyor, yeni fasıllar açılıyor, görüşmeler hızlandırılıyor, AB ülkelerine vize koşulu kaldırılıyor. Ortaklığa giden yol kısaldıkça kısalıyor.
 Eğitim sistemi sil baştan yeniden düzenleniyor. Teknik Liseler çoğaltılıyor.

Eşimin “hadi kalk saat sekiz oldu” demesiyle uyandım. Gördüklerimin düş olduğunu anlayınca, üzülmedim değil. Gördüğüm düşü, hayra yordum. Bir yurttaş olarak, benim gördüğüm düşü birçok yurttaşın arzuladığını özlediğini biliyorum. Keşke düşler gerçek olsa. Kim bilir olur belki. Niye olmasın, hep birlikte istersek olur.




13 Ağustos 2018 Pazartesi

CEHALET


Bu gün cehalet üzerine yazayım istedim.
Önce cehalet için kim ne demiş ona baktım. 
Mustafa Kemal Atatürk’le başlamak istiyorum. “Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir.” “Gerçek kurtuluş ancak cehaletin ortadan kaldırılmasıyla olur. Cehalet kaldırılmadıkça toplum yerinde kalıyor demektir, yerinde duran bir şey ise geriye gidiyordur.” Diyor Mustafa Kemal.

Mevlana’nın da güzel sözleri var Cehalet için: “Cahil kimsenin yanında kitap gibi sessiz ol” “Cahil olanların merhameti ve lütfu azdır.” Evet bu nedenle hiçbir şeyden korkmuyorum cahilden korktuğum kadar.
Birde Karl Marx ne demiş Cehalet için ona bakalım. “Cehalet, ayrıcalıklı sınıfın ustaca kullandığı bir silahtır.”
“Cehalet mutluluktur.” Diyenler de oluyor bazen. Bu sözü de Matrix filminde Morpheus söylüyor. Cehalet çok kolay değil mi?  Her şeyi bildiğini sanıyorsun. Bilmediğinin farkında bile değilsin…
Yalçın Küçük’ten de Üniversite hocalarına büyük bir taş gelmiş: “Eskiden "cahil" diyorduk ve şimdilerde kibar olduk, "üniversite hocası" diyoruz.”  Üniversite hocalarından da cahiller yok değil. Bazen insanın, “Nasıl Prof. Olmuş” diye düşünmesi gerekiyor. Yalçın Küçük anlaşılan cahil kalan hocalara çok kızmış.
Hazreti Ali’nin de cehalet için söylenmiş güzel sözleri var : “Hiçbir acı cehaletten daha fazla zahmet verici değildir.” “İnsanoğlu, her şeyden daha çok terazinin (kefelerine) benzer; ya cehaletiyle hafif veya ilmiyle ağır olur.” İlmiyle ağır olan bilim adamlarına çok ihtiyacımız var. Yazıma almam gereken, Hazreti Ali’nin bir güzel sözü daha var: “Bilgi kadar zenginlik, cehalet kadar yoksulluk yoktur.”
Zenginliği parayla malla mülkle ölçmeyin. Zenginliği bilgiyle ölçün. Bilginizi paylaşarak büyütün.
Bertolt Brecht’in sözünü bu yazıya almadan olmaz. Bertolt Brecht “Hiçbir şey bilmeyen cahildir, ama bilip de susan ahlaksızdır.” Gerçekten bilenin bildiğini söylemesi. Bilgisini toplumun hizmetine sunması gerekiyor.
“On altı yaşında ölüyor, altmış yaşında gömülüyoruz.” diyor, Doğan Cüceloğlu “Savaşçı” isimli kitabının bir yerinde. Öğrenmenin bitmesini ölmek anlamına kullanıyor Sayın Cüceloğlu. Anlamlı ve coşkulu bir yaşamın, ön koşulu sürekli öğrenmektir. İnsan öğrendikçe yaşar. Yaşamak salt yemek içmek de değil. İnsanın yaşadığının göstergesi,  öğrenmek ve öğrendiğini eyleme dönüştürmektir. Bu açıdan baktığımızda çevremizde gerçekten yaşayan, anlamlı ve coşkulu bir yaşam sürdüren insanların azlığını görürüz. İşte o zaman yüreğimize yalnızlığın acısı çöker. Ölüler kalabalığı içinde yalnızlığı yaşamaya başlarız.





3 Ağustos 2018 Cuma

İNŞAAT SEKTÖRÜ DE SANCILI

Tüm sektörlerde sıkıntı yaşanıyor.
Enflasyon aldı başını gidiyor. Dolar, Euro dur durak dinlemiyor. Zamlar can yakıyor. İflaslar kapıda bekliyor. İnşaat sektörü durma noktasında. İnşaat sektörü durursa, bundan diğer sektörler olumsuz biçimde etkilenir. İnşaat sektörü durduğunda, iflaslar yağmur gibi gelir. İnşaat sektörünü yeniden canlandırmak istediğinizde, dağılmış ekipleri toplayamazsınız. Çalışacak usta ve işçi bulamazsınız.
Yaşadığım kent olan Manisa'yı o kadar çok sevdim ki, başka hiçbir kent için keşke benim kentim olsaydı demedim. Deseydim zaten o kente giderdim. Yurttaşı olmaktan onur duyduğum ülkemi de çok seviyorum. Kentimde ve ülkede sorunlar olduğunda üzülüyorum. Sorunların çözümüne nasıl katkı yapabilirim diye kafa yoruyorum. Ülke, Kent ve toplum için çalışmak, kin ve nefretten arınmış sevgi dolu bir yürek ve esirgenmeyecek bir emek istiyor.
Ülkemde sancılar yaşanıyor. Bu gün ekonomide yaşanan sancıların inşaat sektörü ile olan ilgisine değinmek istiyorum. İnşaat sektörü sancılı olunca, diğer sektörlerin iyi olması mümkün değil ki. Bu köşede daha önce de yazdığım "Kriz Kapıda" ve  "İnşaat Sektörü Krizde" başlıklı yazılarım çok okunmuş ve çok tartışılmıştı.
Yazılarımın başlığının karamsar olduğunu ancak gerçeği yansıttığını belirtmiştim. Yazdıklarımın gerçekliği yansıttığı geçen zaman içinde daha net biçimde görülmeye, yarattığı sancı derinden hissedilmeye başlandı. Tapu dairelerinde, insanların sadece kredi almak için birbirlerine devrettikleri taşınmazlar dışında satışlar yok denecek kadar azalırken, icra dairelerinin yoğunluğu giderek artıyor. Bankalar kredi vermede eskisi kadar istekli davranmıyor. Binaların camlarının neredeyse tümü satılık ve kiralık ilanları ile doldurulmuş durumda. İnşaat sektöründe yaprak kımıldamıyor.
Sorunların aşılması için, İstemek, inanmak ve çalışmak gerekiyor. Sorunu görmek, tanımlamak ve çözümler üretmek gerekiyor. Ancak umutlarımızın güçlenmesi için belli düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Kredi kolaylıklarının getirilmesi gerekiyor. İnşaat sektörü desteklenmeden, ekonomi düzelmez. İnşaat Sektörü ekonominin aynasıdır.
İnşaat sektörünün lokomotif sektör olduğunu, sektördeki sıkıntıların ekonominin tümünü etkilediğini bir daha belirteyim. Öz kaynakları olmadan müteahhitliğe soyunanlar sıkıntı yaşayacaklar bu bilinmeli. İnşaata başlarken, üç-beş daire satarım, adına barter denilen takas sistemiyle taşeronlara, inşaat malzemesi satıcılarına daireler veririm, işimi görürüm diyen müteahhitlerin ve bunlarla iş yapanların işi gerçekten çok zor.  Öz kaynağı olmayan müteahhitlere iş yapanlar da bu müteahhitlerden daire alanlar da sıkıntıya girecekler. İnşaat sektöründe öz kaynağı güçlü olanlar ayakta kalacak, diğerleri gidecek.
Maliyet artışları 2009, 2010, 2011, 2012,2013 yıllarında enflasyona paralel  olarak % 6'lar düzeyinde seyrederken, 2014 yılında tahminleri aşarak  % 17'ye tırmanmış, 2015 yılanda da % 11'lere gerilemiş ve 2016'da yeniden hızlı bir tırmanışa geçmiştir. 2017 yılı inşaat sektörü için zor geçen yıl olarak anılacaktır. Krizin etkileri 2018 yılın da devam edecek Kriz 2019 yılında daha ağır yaşanacak.

Ne başka Manisa ne de başka Türkiye var. Aidiyet duygusuyla sorunların tümü aşılacaktır. Yeter ki yüreklerimizi kin ve nefretten arındıralım. Yeter ki, koşullanmışlıklardan kurtulalım. Yeter ki, bir olalım, iri olalım, diri olalım. Koca Yunus'un bir dörtlüğü ile noktalıyorum yazımı. Gelin tanış olalım./İşi kolay kılalım./Sevelim sevilelim./ Dünya kimseye kalmaz.
ent olan Manisa'yı o kadar çok sevdim ki, başka hiçbir kent için keşke benim kentim olsaydı demedim. Deseydim zaten o kente giderdim. Yurttaşı olmaktan onur duyduğum ülkemi de çok seviyorum. Kentimde ve ülkede sorunlar olduğunda üzülüyorum. Sorunların çözümüne nasıl katkı yapabilirim diye kafa yoruyorum. Ülke, Kent ve toplum için çalışmak, kin ve nefretten arınmış sevgi dolu bir yürek ve esirgenmeyecek bir emek istiyor.

Ülkemde sancılar yaşanıyor. Bu gün ekonomide yaşanan sancıların inşaat sektörü ile olan ilgisine değinmek istiyorum. İnşaat sektörü sancılı olunca, diğer sektörlerin iyi olması mümkün değil ki. Bu köşede daha önce de yazdığım "Kriz Kapıda" ve  "İnşaat Sektörü Krizde" başlıklı yazılarım çok okunmuş ve çok tartışılmıştı.
Yazılarımın başlığının karamsar olduğunu ancak gerçeği yansıttığını belirtmiştim. Yazdıklarımın gerçekliği yansıttığı geçen zaman içinde daha net biçimde görülmeye, yarattığı sancı derinden hissedilmeye başlandı. Tapu dairelerinde, insanların sadece kredi almak için birbirlerine devrettikleri taşınmazlar dışında satışlar yok denecek kadar azalırken, icra dairelerinin yoğunluğu giderek artıyor. Bankalar kredi vermede eskisi kadar istekli davranmıyor. Binaların camlarının neredeyse tümü satılık ve kiralık ilanları ile doldurulmuş durumda. İnşaat sektöründe yaprak kımıldamıyor.
Sorunların aşılması için, İstemek, inanmak ve çalışmak gerekiyor. Sorunu görmek, tanımlamak ve çözümler üretmek gerekiyor. Ancak umutlarımızın güçlenmesi için belli düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Kredi kolaylıklarının getirilmesi gerekiyor. İnşaat sektörü desteklenmeden, ekonomi düzelmez. İnşaat Sektörü ekonominin aynasıdır.
İnşaat sektörünün lokomotif sektör olduğunu, sektördeki sıkıntıların ekonominin tümünü etkilediğini bir daha belirteyim. Öz kaynakları olmadan müteahhitliğe soyunanlar sıkıntı yaşayacaklar bu bilinmeli. İnşaata başlarken, üç-beş daire satarım, adına barter denilen takas sistemiyle taşeronlara, inşaat malzemesi satıcılarına daireler veririm, işimi görürüm diyen müteahhitlerin ve bunlarla iş yapanların işi gerçekten çok zor.  Öz kaynağı olmayan müteahhitlere iş yapanlar da bu müteahhitlerden daire alanlar da sıkıntıya girecekler. İnşaat sektöründe öz kaynağı güçlü olanlar ayakta kalacak, diğerleri gidecek.
Maliyet artışları 2009, 2010, 2011, 2012,2013 yıllarında enflasyona paralel  olarak % 6'lar düzeyinde seyrederken, 2014 yılında tahminleri aşarak  % 17'ye tırmanmış, 2015 yılanda da % 11'lere gerilemiş ve 2016'da yeniden hızlı bir tırmanışa geçmiştir. 2017 yılı inşaat sektörü için zor geçen yıl olarak anılacaktır. Krizin etkileri 2018 yılın da devam edecek Kriz 2019 yılında daha ağır yaşanacak.
Ne başka Manisa ne de başka Türkiye var. Aidiyet duygusuyla sorunların tümü aşılacaktır. Yeter ki yüreklerimizi kin ve nefretten arındıralım. Yeter ki, koşullanmışlıklardan kurtulalım. Yeter ki, bir olalım, iri olalım, diri olalım. Koca Yunus'un bir dörtlüğü ile noktalıyorum yazımı. Gelin tanış olalım./İşi kolay kılalım./Sevelim sevilelim./ Dünya kimseye kalmaz.


 

31 Temmuz 2018 Salı

Manisa’da Lavanta yetiştiriciliğinin geliştirilmesi gündemden düşmüyor.


Keçiborlu Kaymakamı ve Belediye Başkanının Obasya’ya yaptığı ziyaretin ardından, bizde Keçiborlu’da lavanta yetiştirilen köylerde bir inceleme gezisi yaptık. Gezinin ardından izlenimlerimizi kamuoyu ve yetkililerle paylaştık.  Yuntdağı bölgesinin lavanta üretimine uygun olduğunu öğrendik. Yaptığımız paylaşımların ardından ilgi duyanların çoğaldığını gördük.
Yapmamız gereken, vazgeçmeden çalışmalarımızı sürdürmektir. Yapmamız gereken konuya ilgi duyanların çoğalmasını sağlamaktır. İlgili kişi ve kurumları, dernekleri bu işin içine Akhisar Büknüş köyü doğumlu olduğum için biliyorum, Akhisar tütünün başkentiydi. Tütün piyasası Akhisar’da açıklanırdı. İlgili bakan Akhisar’a gelir, tekel binasının önünde biriken tütün üreticilerine tütün alım fiyatını açıklardı. Köylüler eğer açıklanan fiyattan memnun olurlarsa, şapkalarını havaya fırlatırlardı. Şapkaların çoğu tekel binasının çatısında kalırdı. Köylülerde köylerine yeni şapkalarla dönerlerdi. Yıllar geçti tütün önemini yitirmeye başladı. Yetmişli seksenli yıllarda tütünün başkenti olan Akhisar, tütün önemini yitirince durmadı hızla zeytinin başkenti olmaya soyundu ve bunu başardı.
Yuntdağı köylerinde de tütün yetiştirilirdi. Tütün bitince, Osmancalı köyünde çilek üretimi başlatıldı ama yaygınlaştırılamadı. Antep fıstığı yeterince geliştirilemedi. Hiçbir ürün Yuntdağı köylerinin yazgısını değiştirmeye yetmedi. Köyler hızla boşalmaya başladı. Oysa Yuntdağı köylerinde de bir şeyler yapılabilmeliydi. Bu amaçla, Obasya Kırsal Turizm Tesisleri’ni kurduk. Ve araştırmalarımızı sürdürdük. Lavantayı tanıyıp öğrenince, Yuntdağı köylerinin yazgısını değiştirecek ürünün lavanta olacağına inandım. Yuntdağı bölgesini Lavanta kalkındıracak. İsterseniz, tarih düşün. Lavanta tam Yuntdağı bölgesinde yetişecek bir ürün. Dediğim gibi Yuntdağı’nın adı LAVANTA KOKULU DAĞ olacak…
Keçiborlu’ya yaptığım inceleme gezisinde, üreticilerle ve Keçiborlu kaymakamı ile konuştum. Lavanta tarlaları vardı ama tarlaları görmek için gelen turistleri ağırlayacak tesisleri yoktu. Bizim tesislerimiz var, turist gelmiyor. Obasya benzeri bir tesisi Keçiborlu’da kurmak istiyorlar, o nedenle gittik Keçiborlu’ya bu arada lavanta üretimi konusunda da bilgiler almış olduk.
Lavanta, ballıbabagiller familyasından güzel kokulu bir bitkidir. Bir metreye kadar boylanabiliyor. Uzun sapların ucunda seyrek başaklar oluşturarak yaz aylarında açan, çok kokulu, lavanta mavisi renkli çiçekleri vardır. Bileşiminde organik asitler bulunan uçucu yağ ile glikozitler, alkaloitler ve tanen gibi maddeler vardır. Lavantadan çok değerli olan lavanta esansı elde edilir.
Stresle ilgili baş ağrılarında etkili bir iyileştiricidir. İştahı açar, sindirimi kolaylaştırır. Uykusuzluk halini giderir. Sayılmayacak çok yararları vardır. En önemlisi lavanta tarlaları insanları cezbeder turizmi hareketlendirir. Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifi olarak konunu takipçisi olacağız. Konuyla ilgili kurum ve kuruluşlarla çalışmak istiyoruz.
Manisalılar,  olarak, gelin hep birlikte çalışalım Yuntdağı’nı lavanta kokulu dağ yapalım. Yuntdağı’nın yazgısını değiştirelim…



25 Temmuz 2018 Çarşamba

HOBİ BAHÇELERİ


Adına, Hobi Bahçeleri deyin, Kent Bahçeleri deyin, Aile Bahçeleri deyin ne derseniz deyin. Demek istediğim, isteyenlerin 150 metre karecik bir bahçesi, içinde de ufacık bir kulübesi olsun.
150 metrekarelik bir bahçe, bir ailenin değil birkaç ailenin, sebze ihtiyacını karşılıyor. Bunu ezbere söylemiyorum Obasya’da yaptığımız hobi bahçelerindeki ve kendi evimin bahçesinde yaptığım bahçe çalışmasında edindiğim tecrübeyle söylüyorum.
 Biz, kentlerde yaşayanlar olarak doğayı, yeşili, bitki ekip biçmeyi, domatesi dalından koparmayı çok özledik. Ve çözüm olarak, hobi bahçelerini görüyoruz. Hobi bahçeleri aile ekonomisine katkı sağlarken sağlıklı beslenmenin ve sağlıklı yaşamın yolunu da açmış olacaktır.
Hobi Bahçelerin yapımı için, BİMER’e yazmıştım, “Yapılacak ilk düzenlemede dikkate alırız” demişlerdi. Ardından Cumhurbaşkanlığına yazdım, Tarım Bakanlığına havale edildi, bir sonuç çıkmadı. Şimdi yeniden Cumhurbaşkanlığına yazmamız gerekecek.
Kent Bahçeleri Avrupa ülkelerinde çok yaygın, ancak bizde yasal altyapısı yok. Her gün KHK çıkarılıyor. Bırakın KHK’yı, istense Kent Bahçelerin önü bir yönetmelikle bile açılabilir.
Sebze fiyatlarını bölgeler ve iller arası nakliyenin ve aracıların yükselttiği biliniyor. Tüketicilerin sebzeleri daha uygun fiyata alabilmesi nasıl sağlanır sorusuna yanıt ararken, Hobi Bahçelerinin soruna çözüm getirebileceğini gördük. Vatandaşın ihtiyacı olan sebzeyi kendisinin yetiştirebilmesi yolunun açılması gerekiyor. Sebzeleri kentlerde oturanların kendisinin yetiştirebilmesi, birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi Kent Bahçeleri de denilen Hobi Bahçeleri ile mümkün olabilir ancak.
Avrupa Birliği, Hobi Bahçelerinin yapımı için İPARD (Katılım Öncesi Yardım Aracı) ve TKDK (Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu) aracılığı ile hibe desteği vereceğini yurttaşlara duyuruyor. Ancak ülkemizde Hobi Bahçelerinin yapımını sağlayacak yasal altyapı olmadığı için bu destekten kimse yararlanamıyor. Bu konudaki eksiklik biliniyor bilinmesine de ancak nedense bir türlü giderilmiyor. Kaynak var, istek var ancak yasal dayanak yok. Yapılacak iş çok basit: Bir yetkili talimat verecek. Hobi bahçeleri için bir yönetmelik hazırlanacak ve yürürlüğe konulacak. Yeni Bakan olan, Sayın Pakdemir’li bu işi çözse inanın tarihe geçer. Ancak, bakanlara ulaşmak sanırım çok zorlaşacak önümüzdeki dönemde.
Topraktan ve doğadan kopup kentlerin beton yığınları içinde sıkışıp kaldık. Yoğun iş temposu ve giderek gelişen teknoloji ve kablosuz iletişim araçlarının yarattığı elektromanyetik kirlilik nedeniyle stres, depresyon, panik atak gibi rahatsızlıkların çoğaldığını görüyoruz. Kentlerimizde fiziki çevre ile sosyal çevre sürekli etkileşim içinde. Yapılan tüm araştırmalar, insanın içinde yaşadığı fiziksel çevrenin sağlığı ve mutluluğu için önemli olduğunu kanıtlıyor.  Kentlerde beton yığınları arasında sıkışıp kalan insanlar için, Yeşil Terapi olarak adlandırabileceğimiz, toprakla meşgul olmak, iyi tasarlanmış, bahçelerde üretim yapmak öneriliyor.
Yaklaşık dört yıldır, çalmadığım kapı kalmadı. Ancak, Hobi Bahçeleri konusunda yaptığımız girişimlerin tümü sonuçsuz kaldı. Bizi dinleyenler hep “haklısınız” dediler demesine de gerekli düzenlemeyi bir türlü yapmadılar. Görüştüklerimin tümü, sorumluluk yüklenerek, çalışarak, sorun çözmek yerine, sorunu ötelediler. Hem “Hobi Bahçelerine hibe veriyoruz” deniliyor. Hem de hobi bahçelerinin yapılmasını sağlayacak düzenleme bir türlü yapılmıyor.
Biz, kentlerde yaşayanlar olarak doğayı, yeşili, bitki ekip biçmeyi, domatesi dalından koparmayı çok özledik. Ve çözüm olarak, hobi bahçelerini görüyoruz. Hobi bahçeleri aile ekonomisine katkı sağlarken sağlıklı beslenmenin ve sağlıklı yaşamın yolunu da açmış olacaktır.








ÖMER HALİSDEMİR


15 Temmuz deyince benim aklıma Ömer Halisdemir geliyor hemen.
Bence 15 Temmuz’un sembolü, adı ve anısı yaşatılacak olan kahraman Ömer Halisdemir’dir.
Bu yazı Ömer Halisdemir üzerine yazdığım kaçıncı yazıdır bilemiyor. Çok yazdım çok paylaştım.
Manisa’ya bir Ömer Halisdemir anıtı yapalım istedim. Hatta yer gösterin anıtın yapımını organize edeyim dedim. Ciddi biçimde ilgilenen olmadı.
Komutanının verdiği emri ölümü pahasına yerine getiren örnek askerdir O.
Kalkışmanın kırılma noktasıdır Astsubay Ömer Halisdemir.
Çanakkale, böyle yiğitleri sayesinde geçilmez olmuş.
Köhnemiş bir imparatorluktan genç bir cumhuriyet böyle yiğitleri sayesinde kurulmuş.
Ve böyle yiğitleri Türk Cumhuriyeti devleti ilelebet yaşayacaktır.
Ömer Halisdemir Mustafa Kemal Atatürk’ün askeridir.
41 yıllık yaşadı, 15 Temmuz’da şehit oldu, ölümsüzlüğe ulaştı.
Şerefsiz Semih Terzi'yi tek kurşunla indiren, bir ölüp bin dirilendir.
Böyle yiğitleri olan ülkeler hiç yenilmezler. Böyle yiğitleri olan ülkeler, tarihi altın harflerle yeni baştan yazarlar.
Niğde'nin Bor ilçesini bilirsiniz. Bor’un pazarı geçer, yiğidi geçilmez.  
Ömer Halisdemir, gittiği cennette Atasına tekmil verendir. Ülkemi korudum diyendir. Komutanımdan aldığım emri yerine getirdim şehitlik mertebesine erdim diyendir.  
Bu millet Ömer Halisdemir’i unutmaz. Adını ve anısını sonsuza dek yaşatır. Göreceksiniz Ömer Halisdemir adı birçok çocuğa isim olarak verilecektir.
Bir yanda çocuklarım ve eşim öbür yanda devletim var. Yiğit, devletim diye, ölümü göze alandır. Yiğit dediğin Ömer Halisdemir gibi olandır.
Değerli Manisalılar, gelin bir parka Ömer Halisdemir Parkı adını verelim. Parka Ömer Halisdemir’in güzel bir anıtını yapalım. Anıtın yapımını destekleyecek, kişiler ve kurumlar bulabiliriz.

Haydi Manisa görev başına, Belediyelerimiz, Ticaret ve Sanayi Odamız, Organize Sanayi Bölgemiz, Büyük firmalarımız Sivil Toplum Kuruluşlarımız ne güne duruyor. Tüm ülkeye örnek olacak bir Ömer Halisdemir anıtı yaptıralım…
Halis bir yiğit örneğimi istiyorsunuz işte size Ömer Halisdemir.
O devleti ve milileti için şehit oldu.
Bize düşen görev O’nun adını ve anısını sonsuza dek yaşatmaktır. Ömer Halisdemir anıtı ve parkı iyi bir başlangıç olur diye düşünüyorum.



 
back to top