Yeni Kooperatifimiz CEMRE KONUT

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatifinin imzaları atıldı

CEMRE KONUT / LALE KULE

1+1 Küçük Konut, Büyük Rahatlık

CEMRE KONUT / LALE KULE

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatif toplantısından görüntüler

CEMRE KONUT / LALE KULE

Hedef Kilitlendi

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Mekanda yolculuk sağlayan bir kültür ve turizm projesidir

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Üye Kayıtlarımız Başlamıştır

OBASYA Projesi Yuntdağlarında kurulacaktır.

16 Ekim 2015 Cuma

NEREDESİN EY BARIŞ

NEREDESİN EY BARIŞ
70 yaşına geldim, hiç bir yerel yada genel seçimin bu kadar sönük geçtiğini anımsamıyorum.

70 yaşına geldim, hiç bir yerel yada genel seçimin bu kadar sönük geçtiğini anımsamıyorum.
İnsanlar suskun.
Yüzlerde umut ve gülümseme yerine, bıkkınlık ve karamsarlık var.
Umutsuzluğu umuda dönüştüremiyorsak, seçimlerde alınacak oyların ne anlamı olur ki?
Millet mutlu ve gelecekten umutlu değil.
Nereye gidiyoruz sorusuna cevap arayanların sayısı giderek çoğalıyor.
Sorular yanıtsız kalıyor.                                                               

Gerçekten nereye gidiyoruz?
Geçtiğimiz günlerde usta sanatçı Leven Kırca'yı yitirdik.
Öbür dünyaya göçerken bıraktığı mektupta "Atatürk'le kalın. Cumhuriyetle kalın" diye yazmış..
Mektubunu defalarca okudum.
Kırca'nın gördüğü iki önemli değer, Atatürk ve kurduğu cumhuriyet.
Atatürk'le kalın, cumhuriyetle kalın diyordu Kırca.
29 Ekim'de cumhuriyeti kutlayacağız.
Dilerim önemine yaraşır biçimde kutlarız.
Dilerim cumhuriyette kalacağımızı sergileriz.
Millet olmak kederde ve kıvançta birlik olmaktır.
Olabiliyor muyuz?
Bizi üzen ve sevindiren ortak değerlerimiz var mı?
Bağlarımız bu ortak değerlerimizdir.
Ne kadar çoksa o kadar güçlüyüz demektir.
İhtiyaç duyduğumuzda ortak akıl, ortak hedef belirleyebiliyor muyuz?
Cevabınız evetse biz bir milletiz.
Ve cumhuriyette kalırız.
Evetler ne kadar çoksa o kadar güçlüyüz demektir.
Evetler azsa, şapkayı önümüze alıp düşünmeliyiz.
Düşünmeli ve sandığa öyle gitmeliyiz.
Kurumaya yüztutan köklerimize yeniden can suyu vermeliyiz.
Birbirimize korkuyla değil sevgiyle bağlanmalıyız.
Huzuru silahla değil,insana saygıyla sağlamalıyız.
Barış, kardeşlik ve dayanışma, yaşam biçimine dönüşmeli ülkemizde.
Barış için insanlar ölmemeli.
Barış denilince yüzler gülmeli.
1 Kasım'da sandığa gideceğiz.
1 Kasım'da öze döneceğiz.
1 Kasım bizi yönetecek olanların seçilmesi değil, gideceğimiz yolun belirlenmesidir.
Doksan dokuz insanımızı gömdük.
Barış diyenler tohum olur yeniden açar gözlerini güneşe yeniden doğar.
Barış diyenler karanlığı boğar
Hep öyle olmuştur. Barış diyenler yeniden doğmuştur.
Atatürk'le kalalım.
Cumhuriyetle kalalım
Yolumuz açık olsun...



9 Ekim 2015 Cuma

Uluslararası Yunus Emre Günleri

Gelin tanış olalım / İşi kolay kılalım / Sevelim sevilelim / Dünya kimseye kalmaz` diyen Yunus Emre`yi 16-17 Ekim 2015 tarihlerinde adı verilen Yunusemre ilçemizde anacağız.
`Gelin tanış olalım / İşi kolay kılalım / Sevelim sevilelim / Dünya kimseye kalmaz` diyen Yunus Emre`yi 16-17 Ekim 2015 tarihlerinde adı verilen Yunusemre ilçemizde anacağız. 

Yunus Emre, sevdiğimiz bir halk ozanı, bir sevgi adamı, bir derviş. İlçemize Yunusemre adı verilince, çok sevindim ve ilk işim Güzelyurt Mahallesindeki Birlik Parkı'na Yunus Emre'nin güzel bir heykelini  Sanatçı Mustafa Toygar'a yaptırmak oldu. Hemen ardından da Ortaasya'da atalarımızın kullandığı yurt biçiminde yapımını gerçekleştirdiğimiz Toplantı Salonumuza Yunus Emre Bilge Evi adını verdik ve duvarlarına Yunus Emre'nin dörtlüklerini yazdık. Halk ozanımızın adını ve anısını ilçemizde yaşatacağız. İlçemiz Yunus Emre adıyla ayrı bir anlam ve önem kazanacak.
 

Manisa'da Manisa Tarzanı ve Çevre Günlerimiz vardı, şimdi bir de Yunus Emre Günlerimiz oldu. Bu tür etkinlikler, kent insanının yanlızlığını aşmasını, bir araya gelmesini dostluk ve dayanışmanın güçlenmesini sağlıyor. Katılım olmadan atılım olmaz diyerek bu tür etkinliklere katılmalı, salonları doldurmalıyız.
 

Yunusemre Belediyemizin de Yunus Emre'ye sahip çıktığını görmek bu ilçenin bir yurttaşı olarak beni çok sevindirdi. Yunusemre Belediyesi tarafından bu yıl ilk kez düzenlenecek olan Uluslararası Yunus Emre Günleri 16 Ekim'de başlıyor. Gelenekselleşmesi amaçlanan Yunusemre Etkinlikleri, bilim adamları ve sanatçıları Manisalılarla buluşturacak. Yunus Emre Günleri, sevginin konuşulduğu günler olacak. Emeği geçenleri şimdiden kutluyorum.

Bu yıl ilki yapılacak olan Uluslararası Yunus Emre Günleri için başta Yunusemre Belediye Başkanı Sayın Dr. Mehmet Çerçi olmak üzere, tüm belediye personeli  yoğun biçimde çalışıyorlar. Saruhan Otel’de gerçekleştirilen etkinliklerin ilk tanıtım toplantısına Yunusemre Kaymakamı Yüksel Topal, Yunusemre Belediye Başkanı Dr. Mehmet Çerçi, Yunusemre Belediye Başkan Yardımcıları Ramis Şiyak, Şule Uygur, Kılıç Kaya, Mustafa Dandin ve Saniye Altay ile Şehzadeler Belediye Başkanı Ömer Faruk Çelik'in yanı sıra, İl Milli Eğitim Müdürü Recep Dernekbaş, İl Kültür ve Turizm Müdür Yardımcısı Seyfettin Onat, Yunusemre Belediyesi Meclis Üyeleri, Daire Müdürleri ile sanatçı Orhan Çakmak ve basın mensupları katıldılar. Tanıtım toplantısına bile bu denli yoğun katılım olunca, etkinliklere katılımın yoğun olacağını düşünmeye başladık . Dileriz Yunusemre İlçemizin ses getiren ve gelenekselleşen  bir etkinliği olur.
 

Yunus Emre Günlerinde buluşmak için 16 ve 17 Ekim 2015 tarihlerini boş bırakın ve Yunus Emre Günlerine mutlaka katılın. Ben, bir çok dostumla, Yunus Emre Etkinliğinde buluşmak, selamlaşmak ve konuşmak istiyorum.


5 Ekim 2015 Pazartesi

ÇOK SESLİLİĞİN UYUMLU BİRLİKTELİĞİ

Bu köşe de dahil defalarca yazıp seslendirdiğim bir konuyu önemi nedeniyle bir daha yazmak istiyorum.
Bu köşe de dahil defalarca yazıp seslendirdiğim bir konuyu önemi nedeniyle bir daha yazmak istiyorum. Çok seslilik, bir türlü anlayıp içimize sindiremediğimiz bir kavram. Çok seslilikten çok söz ediyoruz da, çevremizdeki herkes, benim gibi düşünsün, benim dediğimi yapsın  istiyoruz. Tek sesliliğin kolaycılığına kapılıp gidiyor insanlar. 

Her yerde, ailede, işyerinde, tüm kurum ve kuruluşlarda ve siyasi partilerimizde, ülkenin yönetiminde tek seslilik isteniyor. Bunu söylerken de, “Disiplin” deyip bir şey demiyorlar. Yeni bir şey söylediğinizde hem uyumsuz hem de disiplinsiz oluyorsunuz. Yeni birşey söyleyebilmek kadar zevk aldığım başka birşey yok benim. Keşke tüm insanlarımız yeni birşeyler söyleyebilse. Yeni birşey söyleyebilmek, düşünmeyi, okumayı araştırmayı gerektiriyor. Oysa uyumlu olmak için bunların hiç birisini yapmanıza gerek yok. Kafanızı evet anlamına emme basma tulumba gibi sallamanız yetiyor. Bunu yapmadığınızda sizi cezalandırmak istiyorlar.

Ben tek seslilikten yana bir insan değilim. Tek seslilikten yana olanları da sevmiyorum. Kendi kendime olduğum zamanlarda bile, kendi doğrularımı süzgeçten geçirip, tartışıyorum. Kendi söylediklerime ters düştüğümde bile, gözlerimin içi gülüyor. Kendi doğru bildiğimin yanlış olduğunu görünce de bunu çevremdekilerle paylaşmaktan geri kalmıyorum.
 

Bize hep tek seslilik eğitimi verildi. Aile içinde babamızın, okulda öğretmenimizin, işyerinde amirimizin dediği tek doğrudur denildi. Oysa babamızın yanlışlarını daha çocukken, öğretmenlerimizin yanlışlarını yaşama atıldığımızda, amirlerimizin yanlışlarını verim düştüğünde, yöneticilerin yanlışlarını ülkede işler kötü gitmeye başladığında  hep gördük.
 

Şimdi, siyasi partilerde de disiplin adına tek seslilik koşulsuz kabullenme öneriliyor. Tek sesliliği kabullenir, söylenenleri tartışmaz, yukardan söylenen her şeyi doğru kabul ederseniz yükselebilirsiniz deniliyor. Böyle yükselmeyi seçenler ve yükselenler oluyor elbet. Ancak, söylenenlere kuşkuyla bakanlar ve tartışanlar, yükselme şansı bulamıyor. Bir şey söyleyeyim mi? Eğer, söylenenlere kuşkuyla bakanlar olmasaydı, gelişme olmazdı. Aydın demek, araştıran soruşturan, kuşkuyu elden bırakmayan demektir.
 

Size birisi uyumsuz diyorsa, bunu size verilmiş en büyük ödül olarak kabul edebilirsiniz.

Şimdi diyelim ki, Mustafa Kemal, saraya yakın bir Osmanlı Subayı olarak, uyumlu birisi olsaydı. Söylenenleri hiç tartışmasaydı. Saraya bağlılığını disiplin adına hep sürdürseydi, genç Türkiye Cumhuriyeti kurulabilir miydi? Mustafa Kemal’e Atatürk soyadı verilir miydi?

Size uyumsuz diyeceklermiş, varsın desinler. Konuşun lütfen. Çok konuşuyor, diyeceklermiş varsın desinler. Bana en çok acı veren, konuşulacak yerde susmak, susulacak yerde konuşmaktır. İstemediğim yerde, konuşmaya zorladıklarında, konuşmam gereken yerde engellediklerinde çok üzülüyorum. Konuşmak istediğimde, konuşmanın yolunu bulmaya, konuşamadıklarımı yazmaya devam ediyorum. Kim ne der, kim kızar demeden konuşup yazıyorum. Kendime olan saygımı yitirmemek için konuşup yazıyorum. Özgürlük sahip çıkmamız gereken önemli bir değerdir, çağdaş insanlar için. Özgürlüklerimizden ödün vermeyelim...


31 Ağustos 2015 Pazartesi

30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI

30 Ağustos 1922`de Dumlupınar Meydan Muharebesi`nin kazanılması ve ardından Yunan ordusunun denize dökülmesi, Anadolu`yu işgal etmek isteyenlere verilmiş büyük bir derstir. 

30 Ağustos 1922`de Dumlupınar Meydan Muharebesi`nin kazanılması ve ardından Yunan ordusunun denize dökülmesi, Anadolu`yu işgal etmek isteyenlere verilmiş büyük bir derstir. Yurdumuzu bölmek ve  işgal etmek isteyenlerin kovulmasından bugün bile çıkarılacak dersler vardır.
Mustafa Kemal 1 Eylül 1922'de "Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir" emrini verir. Ve Şanlı ordumuz, zaferlerle dolu bir yolculuğa çıkarak, 8 Eylül'de Manisa'yı, 9 Eylül 1922'de İzmir'i kurtarır. Ve böylece cumhuriyete giden yol açılmış olur.
 

Zafer Bayramını şehit haberleri dinlerken ve şehitlerimiz için yapılan cenaze törenlerini gözyaşları içinde izlerken kutlamaya hazırlanıyoruz.
 

Ulusal Kurtuluş Savaşımızı, milli bayramlarımızı ve kentlerimizin kurtuluş günlerini giderek daha da artan bir coşkuyla kutlamalıyız. Şehitlerimizi sevgiyle, minnetle, rahmetle anmalıyız.  Atatürk’ü yüreğimizden ve dilimizden hiç düşürmemeliyiz. Kurtuluş yolu Atatürk'ün göösterdiği, bilimin aydınlattığı çağdaş uygarlık yoludur.  Anıtkabir her zaman dolup taşmalı.  Milli duygularımızın büyüklüğü, şehit kanlarıyla sulanan bu vatanı, devletimizi, milletimizi, birliğimizi ve bağımsızlığımızı simgeleyen bayrağımıza olan saygımızı dost ve düşmanlar hep görmeli.
 
Kara bulutlar kaplamış gökyüzünü. Kırılmış kolumuz kanadımız. Silahlarımız alınmış ellerimizden. Ordularımız dağıtılmış. İhanet çöreklenmiş ülkemin üstüne kara bir yılan gibi. Kenetlenmiş çenelerimiz, suskunuz. Suskunuz ama umutsuz değiliz. Bağımsızlık için çarpıyor yüreklerimiz. Ülkeyi böyle kurtardık; Cumhuriyeti böyle kurduk biz. Böyle sahip çıkarız.

Anadolu'ya çevrilmiş kem gözler. Ülkemizi bölmek, parçalamak, yok etmek istiyorlar. Oysa esas olan, Türk milletinin şerefli bir millet olarak birlik bütünlük ve kardeşlik içinde yaşamasıdır. Bu da ancak bağımsız kalmakla olur. Bağımsızlıktan yoksun olan uluslar karanlıktan kurtulamazlar. Türkün onuru, Türkün yetenekleri büyüktür. Türk’e tutsak olarak yaşamaktansa ölmek yaraşır. Öyleyse, "Ya bağımsızlık ya ölüm" diyordu Mustafa Kemal. Ya Bağımsızlık Ya Ölüm...
 

Ülkemizin nasıl kurultarıldığını ve ardından cumhuriyetimizin nasıl kurulduğunu biliyoruz.  Bu güzel vatanda şanlı bayrağımız altında ulusal birliğimizi ve cumhuriyetimizi koruyarak kardeşçe yaşamaktan başka seçeneğimiz yok. Doğru olan, birlikte insanca ve özgürlük içinde yaşamaktır, gerisi hikaye. Bunun dışındaki her çözüm, yok oluştur, bitiştir, felakettir. Bunun dışındaki her çözüm sadeçe düşmanlarımızı güldürür. Bu vatan kolay kazanılmadı. Bu cumhuriyet kolay kurulmadı. Kıymetini bilelim.

Bayrak ve Atatürk birliğimizin bütünlüğümüzün değişmeyen simgeleridir. Bizi bölmek parçalamak istiyenler, Atatürk'e saygsızlık edenlerdir. Yabancı devlet adamlarından  Anıtkabir'e gitmeyenlere bakın onların bizim dostumuz olmadığını ülkemiz için örtülü emellerinin olduğunu hemen görürsünüz.
 

Milli bayramlar, bizi güçlendiren bağlardır. 30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun.
 

Evlerimizi, balkonlarımızı bayrak ve Atatürk resimleriyle süsleyelim...

14 Ağustos 2015 Cuma

Yine Sevgi Üstüne...

Üzerine yazı yazmayı sevdiğim konuların başında sevgi var. Her gün sevgi üzerine köşe yazısı yazabilirim keyifle.
Üzerine yazı yazmayı sevdiğim konuların başında sevgi var. Her gün sevgi üzerine köşe yazısı yazabilirim keyifle. Hatta roman bile yazsam olur. Sevgi üstüne yazmak, sevgi üstüne konuşmak, sevmek kadar güzel oluyor. İnsan rahatladığını, yüzünde bir gülümseme belirdiğini hissediyor. Sevmek üstüne daha önce  yazdığım bir yazıda koşulsuz sevgiye değinmiş ve sevmek koşulsuz olmalı demiştim. Sevginin koşullusu, “sev beni, seveyim seni” şeklinde olanı, sevgi değil, olsa olsa  ticaret olur. Evet, sevgi koşulsuz olmalı.

Düşüncelerimi paylaştığım bir dostum: “Koşulsuz sevmek bana anlamsız geliyor” dedi. Eleştirisini bununla da sınırlı tutmadı. “Bir şeye kafayı takmaya gör, kendin bıkmıyorsun, ancak insanları bıktırıncaya kadar devam ediyorsun” diye sürdürdü eleştirisini. Yazılarımı sevgi üstüne yoğunlaştırmamı eleştiriyordu. Yazılacak bunca konu varken, sevgi üstüne yazmanın ne anlamı var demeye getiriyordu. Haklısın dedim. Gerçekten öyle yapıyorum. El attığım, konuya yoğunlaşıyorum peşini bırakmıyorum. Sevgi üstüne çok yazdım. Ancak yazmayı da sürdüreceğim. Belki, bu köşede yazdıklarımla da yetinmeyip denemeler yazacağım. Yazma konularımın başında yine sevgi, hep sevgi olacak. Sevgiden ne yazılırken, ne okunurken, ne de sevilirken bıkılır. Sevgiden bıkılmaz. Sevgiden bıkan, yaşamdan bıkmış olur.

Sürekli aynı konuda yazmanın, eğer yazılan her yeni yazı, yazılan konuya farklı yaklaşımlar getiriyor, konuya derinlik kazandırıyorsa bu sorun değil, kazanım olarak görülmeli diyerek savundum kendimi. Aslında, sürekli aynı konuda yazmanın savunmayı gerektiren bir yanı da yok. Sürekli olarak aynı konuyu işlemek, yazana kolaylık değil aslında zorluk getiriyor. Aynı konuyu yazacaksın ancak, aynı yazıyı yazmayacaksın bu o kadar kolay iş değil.

Koşulsuz sevgi demiştim ya, şimdi onu biraz daha açıyorum. Hem koşulsuz seveceksin, hem senin gibi düşünmeyeni de seveceksin. Senin gibi düşünmeyeni sevmek. Düşüncelerimi paylaştığım dostum, buna da karşı çıktı: “Koşulsuz sevmeyi kabullenememişken, bir de benim gibi düşünmeyeni sevmeyi nereden çıkardın, bu kadarı da fazla olmuyor mu?” dedi.

Benim gibi düşünmeyeni de sevmek, benim için büyük önem taşıyor. Benim gibi düşünmeyeni sevmezsem,  sevmediğimin  benim gibi düşünme yolunu tıkamış olurum. Benim gibi düşünmeyeni sevmezsem, sevgi konusunda kendimi koşullandırmış olurum. Hem kendi yolumu hem de benim gibi düşünmeyenin yolunu kapatmış olurum. İnsanı yücelten, köprüleri, yıkmak yakmak değil, yeni köprüler kurmaktır.

Ben, benim gibi düşünmeyenleri gerçekten seviyorum. Kapıları kapatmak yerine, neden benim gibi düşünmediklerini anlamak için, sürekli açık tutuyorum. Bir de, ya ben yanlış düşünüyorsam kuşkusu var içimde. Ya ben yanlış düşünüyorsam, kapıları kapattığımda doğru düşünme yolunu da kapatmış olurum diye de korkuyorum.

Yine sevgi üstüne, hep sevgi üstüne. Özellikle, sevgisizliğin büyüdüğü ülkemizde, sevgi üstüne yazmak ve gerçekten sevmek, koşulsuz sevmek, benim gibi düşünmeyeni de sevmek tüm insanlar için ertelenmez görev olmalı diye düşünüyorum. O zaman, dünya daha yaşanası, yaşam daha anlamlı olacaktır.

Hep insanın insanı sevmesinden söz ettim. Sevgi insanı sevmekle sınırlı değil elbet. Toprağı, toprakta yetişen ağacı, dalı, daldaki böceği, patlayan tomurcuğu,  şırıl şırıl akan suyu, uçan kuşu, var olan her şeyi de sevmek gerekiyor. Çünkü insan sevdikçe yüceliyor. Siz de sevin, insanın sevdikçe yüceldiğini göreceksiniz. Yaşamın sevdikçe anlam kazandığını göreceksiniz. Çıkarın gözlerinizden başkalarının taktığı gözlüğü, bir de kendi çıplak gözlerinizle bakmayı deneyin. Daha iyi gördüğünüzü şaşırarak göreceksiniz.

Kin ve nefret yüreğinize yüktür. Atın yüreğinizden kin ve nefreti sevgiye yer açılsın. Kin ve nefretin ağırlığı sizi aşağıya çekerken, sevgi yukarılara taşır.
 

Sevmek ve sevilmek ikiside güzel. İkisi de insana çok yakışıyor ve yaşamına anlam katıyor...



7 Ağustos 2015 Cuma

KÜÇÜK KONUT BÜYÜK RAHATLIK

Küçük konutu 2007`de Manisa`da gündeme getirdiğimizde bize inananların sayısı çok azdı.
1987 yılında Yeni Manisa Projesini gündeme getirdiğimde de öyle olmuştu. “Kim gider oralara” demişlerdi. Oralar dedikleri yerler şimdi Manisa'nın en güzel yerleşim yeri oldu.

Şimdi Yeni Manisa Projesi gibi küçük konutunda ilgi gördüğüne tanık oluyoruz. Ancak “haklı çıktın” diyenlerin sayısı çok az. Toplum nedense haklı çıkanları sevmiyor. Sevmek bir yana içten içe kızıyor bile. Herkes affediliyor ama haklı  çıkanlar asla affedilmiyor.
 

Neyse bugün konum, haklı ya da haksız çıkmayı tartışmak değil. Konum sadece küçük konutla ilgili düşüncelerimi paylaşmak sizinle. Değişim her alanda sürüyor. Anlayışlar değişiyor. Yaşam biçimleri değişiyor. Değişmeyen tek şey değişimin sürdüğü, değişim sürüyor. Aileler küçülüyor. Küçülen ailelerle birlikte evlerde küçülüyor. İnsanlar, evlerde kapanıp kalmıyor. İnsanlar alışveriş merkezlerine koşuyor.
 

Küçük konutlara taşınanlar, büyük rahatlık yaşamaya başladıklarını dillendirdikçe talepler artıyor. Bence gelecekte, insanların büyük çoğunluğu yaşamlarını küçük konutlarda sürdürecek.

Toplumun ihtiyaçlarını ve gelişmeyi dikkate alarak, farklı bir proje ürettiğinizde başta olmasa bile, sonradan ilgi artıyor.

Şimdi yine sizlere "aaaa, yok canım" dedirtecek bir bilgi veriyorum. 17 Ağustos'ta Makedonya'da olacağız. Makedonya'da 1+1 konutlar üretmeyi düşünüyoruz. Yaklaşık 100 konut üreteceğiz. 100 konutun çok kısa sürede Manisa'dan alıcı bulucağını düşünüyorum. Tümünü Manisalılara vereceğiz. Konut alan oturma izni alacak, ardından Makedonya yurttaşlığı gelecek. Nasıl olsa, Makedonya Türkiye'den önce Avrupa Birliği üyesi olur. Tüm bunları konuşmak ve işi planlamak için Makedonya'ya gidiyoruz. Arsa bulup, işi planlayıp döneceğiz.
 

Büyük evin derdi de büyük oluyor. Isıtamıyorsunuz, soğutamıyorsunuz. Bakımı ve temizliği sorun oluyor. Büyük konutlarda yaşanan sorunlar küçük konutlarda yaşanmıyor. O nedenle, Küçük Konut Büyük Rahatlık diyoruz. Küçük konutu geleceğin konutu olarak görüyoruz. Küçük Konut ucuz olduğu için değil, rahat olduğu için gündeme geldi. Tüm gelişmiş ve sanayileşmiş ülkelerde böyle oldu. Şimdi küçük konutu Makedonya'ya taşıyacağız. Küçük konutlar büyük gelişmelerin yolunu açacak. Küçük konutlar, turizm, ticaret ve kültür köprüsü olacak.
 

Makedonya dönüşü, gelin görüşelim, birlikte yeni bir yaşam alanı yaratalım diyeceğiz. Bahçede otururken su sesi, kuş sesi duyabileceğimiz, kışın keyfini çıkarabileceğimiz bir alan bulacağız.

Küçük konutlar büyük prim yapıyor ve daha da yapacak benden duyurması. Küçük konutta yaşamak isteyende gelsin. Avrupa'ya açılmak isteyenler gelsin.
 

Yeni Manisa’da birçok ilke imza attık. Şimdi yine bir ilke daha imza atıyoruz. Makedonya'da Manisa Sitesi'ni kuruyoruz.

Geleceğe ilişkin umutlarını büyütmek isteyenleri bekliyoruz. Makedonya dönüşü sizinle paylaşacağımız çok bilgi olacak. Atalarının mezarları Makedonya'da olanlar dönüşümüzü bekleyin. İyi haberlerle geleceğiz. Bakarsınız Yunusemre Belediyemize, Makedonya`dan bir kardeş belediye önerisi de getiririz...





10 Temmuz 2015 Cuma

YAŞAM FELSEFEM


Mutlu ve anlamlı bir yaşam için, yaşam boyu eğitim gerçekten şart.

Mutlu ve anlamlı bir yaşam için, yaşam boyu eğitim gerçekten şart. 
Eğitim deyince, nasıl bir eğitim sorusu geliyor insanın aklına. Öğrenmeyi öğreten bir eğitim olmalı diyorum. Eğitim sistemimiz, öğrenmeyi öğretme yerine, ezberletmeyi tercih ediyor. Yaşamım boyunca, öğrenmeyi öğrenmeye çalıştım. Yeni bilgilere ulaşmayı ve özümsemeyi önemsedim. 70 yaşına geldim, bilişim teknolojilerini izlemekten ve kullanmaktan vazgeçmiyorum. Bilgisayarım, akıllı telefonum ve kitaplarım olmazsa olmazlarımdır.
 

Kazanmayı başardığımı  düşünüyorum. Kazanmamı, kaybetmekten korkmayışıma borçluyum. Bir de tükenmeyen yaşama sevincime. Başarmak için kaybetmeyi göze almalısınız mutlaka.
 

Önemli olan, zirvelere tırmanman değil, önemli olan bulunduğun yerde mutluluğu araman ve bulunduğun yerde iz bırakmandır. Kendin için yaptığınla değil, toplum için yaptığınla kalıcı izler bırakabilirsin. Unutma yükseldikçe yalnızlaşırsın. Önce toplum demeli, kendinden önce toplumu düşünmeli ve toplumun içinde olmalısın.

Güneş battı diye, yeniden doğacağını bildiğimiz için üzülmediğimiz gibi, kaybedince de yeniden başaracağımızı düşünerek mutlu olabiliriz. Başarmak istemektir. Gönülden isteyin ardından başarı mutlaka gelir.
En çok kullandığım cümledir: "Sevgi ve bilgi paylaşıldıkça büyür" cümlesi. Paylaşılması için olması gerekir. Olmayan paylaşılmaz çünkü. Paylaşmak için, yüreğinizde sevgi, belleğinizde bilgi olmalı. Bilgiye ve sevgiye ulaşmak hiç zor değil.  Sevgiyi ve bilgiyi paylaşmak kazandırır.  Kin ve nefreti yüreğinden atmak insanı arındırır.  Kin ve nefreti yüreğinden atacaksın ki, sevgiye yer açılsın. Yüreğinde sevgi olanın sevgisi yüzüne vurur. Hani derler ya, "ne nur yüzlü adam" diye. Yüzünde ki nur yüreğindeki sevginin yansımasıdır. Yüreğinde kin ve nefret olan insanların bu durumunu yüzlerinden kolayca anlarsınız.  Yüzlerine ne kadar sevecen bir ifade vermek isterlerse istesinler bunu başaramazlar. Yüreklerinin karası yüzlerine vurur mutlaka.
 

Cesaretli olun. Cesaretsiz adam kör bıçağa benzer. Başarmak için cesaretli olmalısınız. Mutluluğa açılan kapıyı, korkuyu yenerek aralayabilirsiniz. Başarıya giden yoldaki aşmanız gereken ilk engel korkudur. Korkuyu aştığınızda yolunuz da açılır. Korkuyu yenmek için üstüne üstüne gitmeniz gerekir.
 

Yetenek ve cesaret birlikte olursa başarı gelir. Yeteneğiniz var, cesaretiniz yok. Yeteneğinizi boşa harcıyorsunuz demektir. Cesaretiniz var, yeteneğiniz yok. Cesaretinizin işe yaramadığını görürsünüz.
 
Ne tek başına yetenek ne de tek başına cesaret başarı getirir. Cesaret ve yetenek kuşun iki kanadı gibidir. Siz, tek kanatlı kuşun uçtuğunu gördünüz mü hiç?
 

Hayat mektebinde öğrendiğim en önemli gerçek, kimsenin senin  fırtınalarla nasıl başa çıktığınızla ilgilenmediğidir. İlgilendikleri tek nokta, gemiyi limana ulaştırıp ulaştıramadığınızdır.  Nasıl yaptığınızdan çok ne yaptığınızla ilgilenirler. Herkes sonuca odaklanır.O zaman sende sonuca odaklanmalısın. Hedefini iyi belirlemelisin. Rotanı iyi çizmelisin.
 
Geri kalmış toplumların, geride oluşlarının tek nedeni zamanı akılcı kullanamayışlarıdır. Başarılı olmak istiyorsanız zamanı akılcı kullanın. Zamanın, en kıt kaynak olduğunu unutmayın.
 

Hayat mektebinde deneyerek öğrendiklerimi 70 yıllık birikimlerimi paylaştım bugün sizinle. Paylaşmanın güzelliğini ve yararını bir kez daha yaşayarak gördüm. Bilgiye ulaşmanın ve paylaşmanın keyfini birlikte yaşadım bu yazıyı yazarken. Ezberlemek yerine, öğrenmeyi öğrenin yeter. Bilgiye ulaşın ve paylaşın.
 

Yüreğinizden sevgi, belleğinizden bilgi eksik olmasın.


                                                                                                                

3 Temmuz 2015 Cuma

BELEDİYELER VE BİLİŞİM SİSTEMLERİ

İçinde yaşadığımız bilişim çağında bilgiye, hızlı, etkin, ekonomik ve güvenilir olarak erişilmesi bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.


Bankalar, Özel İşletmeler, Belediyeler ve Devlet Kurumlarında yeni yazılımlarla bilişim teknolojilerinden yararlanarak hayatı kolaylaştırmaya çalışıyorlar. E-devlet şifrenizi alarak, taşınmazlarınızla ilgili güncel bilgilere ulaşabiliyorsunuz.

Belediyeler, Tapu Kadastro Teşkilatında kullanılan sisteme benzer bir sistemi kurduklarında, ruhsatlandırma işlemlerinde getirilen çoğu haksız eleştirilerin de önüne geçmiş olurlar.

Tapu Dairesinde işi olanlar bilirler, Tapu Dairesine gidip bir alımsatım başvurusu yaptığınızda, telefonunuza başvurunuzun işleme alındığına ilişkin bir mesaj alıyorsunuz. İşin her aşaması size mesaj olarak geliyor.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü tarafından üretilen verilere elektronik ortamda güvenilir biçimde ulaşılmaktadır. E- Devlet şifresi alan vatandaşların tapu müdürlüklerine gitmeden taşınmazlarına ilişkin sorgulamalarını internet üzerinden yapabiliyorlar. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yazılı açıklamalarından öğrendiğimize göre, yapılan protokollerle de 52 adet kamu kurumu ve 15 adet banka, 21 tanesi büyükşehir olmak üzere toplam 878 belediye bu uygulamadan yararlanabiliyormuş. Tapu-Kadastro verilerinin hızlı ve güvenilir bir şekilde elektronik olarak sunulmasının, yatırımların gecikmeden gerçekleşmesine katkı sağladığı muhakkak.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü tarafından başlatılan çalışma kapsamında üretilen verilere elektronik ortamda toplam 878 adet kamu kurumu ve birçok vatandaş E-devlet üzerinden güvenli bir biçimde erişebiliyormuş. Zaman içerisinde bu rakamların artacağını düşünüyorum.

E-belediye uygulamaları da var. Benim önerdiğim sistem, ruhsatlandırma işlemleriyle ilgili. Kısaca anlatayım. Yapı ruhsatı almak için başvuru yaptığımızda, evraklarımız belediye görevlisi tarfından kamera önünde teslim alınacak. Evrakların teslim alındığı, işin sahibine, yüklenicisine, yapı denetim görevlisine ve proje mükellefine mesaj olarak iletilecek. Projede eksik bulunduğunda, aynı işlem yinelenecek. Ruhsatlandırma sonuçlanana kadar tüm süreci elektronik ortamda görebileceğiz. Bu durum hem belediyeyi hem de ruhsat isteyenleri rahatlatacak. Kimse belediyeyi "ruhsat için aylardır bekliyorum" şeklinde eleştiremeyecek. Bu işlemlerin tümünü bir yazılımla yapmak mümkün. Bu yazılımın, Manisa İlindeki Belediyelerde olmadığını biliyorum.

Büyükşehir Belediyemiz, Şehzadeler yada Yunusemre Belediyelerimizden birisi hatta üçü birden e-belediye işlemlerine katkı sağlayacak bu uygulamayı hemen başlatabilir. Olur mu dersiniz? Niye olmasın ki. Belediyelerimizin yeniliklere açık olduğunu görüyor ve biliyoruz.


26 Haziran 2015 Cuma

HER TELDEN


HER TELDEN 
Sabah saat dokuzdan on bire kadar iki saat yürüdük dün Yeni Manisa`da.                                       Havalar düzeldikçe, insanın büroda oturma isteği azalıyor. Nedenler bulup, dışarı atıyorsunuz kendinizi. İki üç gündür büroda çalışma yerine, günlük işleri planlayıp, gazetelere bir göz attıktan sonra, kendimi dışarı atıyorum.  

Sabah saat dokuzdan on bire kadar iki saat yürüdük dün Yeni Manisa’da. Hem yürüdük, hem konuştuk Altan Türe  ile. Yeni Manisa'da Büyükşehir Belediylesince yapılan Atatürk Kent Parkı'na gittik. Yazarlar caddesi diyebileceğim bölümde Manisalı yazarların yaşam öykülerini okuya okuya ilerledik. Bazı yazarların yaşam öykülerinin yazılı olduğu bölümler zarar görmüş. Bazı yazarların adlarından bazı harfler sökülmüş. Yeniden bir elden geçirilmesi daha dayanıklı ve kalıcı malzemelerle yeniden yapılması gerekiyor. Yoksa bir süre sonra, yazarların ne adları ne yaşam öyküleri kalacak.
 

Karaçay çevresinde de Kent Parkı çalışması yapılabilir. Çalışmaların olduğunu duyuyorum ve seviniyorum. Planlanmasına katkıda bulunmak isterim.
 

Yeni Manisa Manisa'nın batıyı açılan penceresi gülen yüzü oldu. Yeni Manisa güzel bir kent olma yolunda hızla ilerliyor. Yeni Manisa’nın içinden, Tarık Almış Spor Tesislerinden başlayıp, Ayakkabıcılar Sitesi’ne doğru uzanan 40 metre genişliğinde enerji nakil hattı nedeniyle ayrılan geniş bir alan var. Bu alanda ağaçlandırma çalışmaları yapılmıştı önceden. Bu alanlar yeniden planlanarak daha işlevsel duruma getirilebilir. Ağaçlandırma çalışması yapılabilecek yeni alanlarda var Yeni Manisa'da. Bence en güzel en zevkli işlerden birisi ağaç dikmek. Keşke ağaç dikmek insan olmanın zorunlu koşullarından birisi durumuna getirilseydi. Ağaç dikmeyi yücelten güzel sözler var elbet. Ancak ağaç dikmeyi ibadet sayan bir anlayışın yaygınlaşmasını isterdim. 1987 yılında planlamasını yaptığımız Kent Parkı'da 1987 yılında planlanmıştı. 1987 yılında ayrılan yere güzel bir park yapmak da Sayın Cengiz Ergün'e nasip oldu. Cengiz Ergün'ü yürekten kutluyor ve Karaçay Vadisi Projesini de hayata geçirme dileğimi iletiyorum.
 

Hastane mi yapacaksınız. Yeni Manisa'da yer var. Okul mu yapacaksınız? Yeni Manisa'da yer var. Yeni Manisa çağdaş bir kent olarak planlandı. Sosyal donatılara, yeşil alanlara geniş yerler ayrıldı.

Uzun süredir uğrayamadığım Barış Alanı'na da uğradım. Birlik Caddesinde Yunusemre Belediyesi yollara kilitli taş döşemesi çalışmalarını başlatmış. Kilitli taş kent içi yollar için doğru seçim. Barış Alanı bıraktığım gibi değil. İlgiyle sevgiyle bir sürede Barış Alanı’nda gezindim. Ördeklere ekmek atan çocukları gördüm. Barış Alanı’nın çocukları çok şanslıydı. Fiziki çevre sosyal çevreyi derinden etkiliyordu. Dubleks konutlarda oturanların çoğunun bakıma ihtiyacı var.
 

Kuruluşuna öncülük ettiğim Yeni Manisa’da 2006 yılından bu yana 1+1 konutlar üretiyoruz. Küçük Konut Büyük Rahatlık diye başlatmıştık 1+1 konutların üretimine. Saydım da 700 adet 1+1 konut yapmışız.
 
Giderek aileler küçülüyor. Kadınlar da iş yaşamının parçası oldular. 1+1 konutları çalışan alileler, bekarlar, çocuksuz evliler tercih ediyor. İnanır mısınız bilmem 1+1'lerin kirası 3+1'lerden daha fazla...

Ağaçlar, anıtlar, sosyal donatılar sonra konutlar diye başladığımız çalışmayı aynı anlayışla sürdürüyoruz. Konutu çevresiyle bir bütün olarak görme anlayışından hiç ödün vermedik. Kuruluşuna öncülük ettiğimiz Yeni Manisa, yeni bir ilçenin Yunusemre'nin merkezi durumunda.
 

Yeni Manisa'da yapılan her hizmet Kent Parkı gibi kendini gösteriyor. Keşke bütün yerleşimler Yeni Manisa gibi olsa. Yeni Manisa'da yürümeyi seviyorum. Yapılan güzel binalara bakıyorum. Bu kadar dolaştıktan sonra, sanırım Kahve Durağı`nda kahve içmek keyifli olur. Kahvelerimizi içerken, söyleşimiz devam ediyor. Farklı projeler yapmalıyız. Lale Kule ve Obasya gibi farklı projelere  yenilerini ilave etmeliyiz diyorum kahvelerimizi yudumlarken...

                                                                                          

19 Haziran 2015 Cuma

ÜRETİM VE PAYLAŞIM


ÜRETİM VE PAYLAŞIM

Daha çok üretim ve hakça paylaşım için, her kişi kurum ve kuruluş farklı yöntemler geliştirmeye çalışıyor.
İnsan soyunun temel sorunu üretim ve paylaşım. Daha çok üretim hakça paylaşım için çalışılıyor hep. Kişiler kuruluşlar, devlet  herkes daha çok üretmenin ve üretimden daha çok pay almanın peşinde. 



Daha çok üretim ve hakça paylaşım için, her kişi kurum ve kuruluş farklı yöntemler geliştirmeye çalışıyor. Sadece özel sektörde değil, belediyelerde ve devlet kurumlarında da aynı amaçlı çalışmalar var. Örneğin belediyelerde, üretkenlik, katılım, eşitlik gibi temel ilkelerle amaçlanan, üretimde ve paylaşımda eşitliğin sağlanmasıdır.  Üretimde ve paylaşımda eşitliğin sağlanabilmesi için, katılım temel ilke kabul edilmelidir.
 

Eğer katılım varsa, tartışmalar, kapalı kapılar ardında ve dar bir çerçeve içinde yapılmıyorsa,  konular kamuoyu önünde açıkça tartışılabiliyorsa sorunların aşılması daha kolay olmaktadır. Ancak, kararlar sen ben bizim oğlan boyutunu aşmadan dar bir çerçeve içinde yapılıyorsa, belki karar üretmek kolay olur ama, üretilen kararı uygulamak ve sonuç almak  zorlaşacaktır.

Az gelişmiş toplumlarda, kararlar tartışmasız üretilir ancak, tartışma kararların uygulanmasında ortaya çıkar. Oysa doğru olanı, kararların tartışılarak alınması tartışmasız uygulanmasıdır. Kararlara tartışarak üretip tartışmasız uygulamayı öğrendiğimizde, demokrasi yolunda önemli bir aşamaya ulaşmış olacağız.

Açıklık, üretkenlik, katılımcılık, eşitlik,  yerel yönetimlerde vazgeçilmez ilkeler olarak uygulamaya konulduğunda, karar üretmenin  ve sorunları aşmanın kolaylaştığı görülecektir.

Açıklığı ve katılımcılığı temel ilke edinen bir belediyenin, ihaleleri, özellikle büyük rakamlı olanlarını basın ve halk önünde gerçekleştirmesi  gerekir. İhale günlerce öncesinden belli aralıklarla  her türlü araç kullanılarak duyurulmalı ve mutlaka basın önünde yapılmalıdır.

Açıklık ve katılımcılık temel ilke olarak alındığında, söylentilerin azalmasının yanında, başarılı sonuçların alındığı görülecektir.

Belediye açıklık ve katılımcılığın kapısını aralarken, kent halkında da katılım isteği olmalıdır. Kent halkında katılım isteği yoksa, katılım kapısının aralanmasının hiçbir anlamı olmayacaktır.
 

Katılımın özendirilmesi için öncelikle yapılması gereken, meclis salonlarının büyütülmesidir. Meclis salonları büyütüldüğünde, toplantı gündemleri sivil toplum örgütlerine gönderildiğinde, meclis çalışmalarına gösterilen ilgi mutlaka artacaktır.  



Önemli konuların tartışılacağı, önemli kararların üretileceği, meclis toplantıları ve büyük ihaleler yerel televizyonun kameraları önünde gerçekleştirilebilir.

Açıklık, üretkenlik, katılımcılık, eşitlik gibi temel ilkeler ödünsüz uygulamaya konulduğunda, güven bunalımı yok olacak, sisler dağılacak ve yöneticilere olan halk desteği artacaktır.
 

Halka hizmet için seçilen insanların, açıklıktan, katılımdan korkmamaları gerekir. Açıklıktan ve katılımdan halka hizmet için değil, küpünü doldurmak için çalışanlar korkarlar ve uzak dururlar.
 

Açıklık ve katılımla,  acıların paylaşılarak küçültülmesi, sevginin paylaşılarak büyütülmesi kolaylaşacaktır.

Açıklık ve katılımla, daha çok üretim ve hakça paylaşımın sağlanması hem yerel  hem de genel demokrasimizi güçlendirecektir.


5 Haziran 2015 Cuma

MANİSA TARZANI VE ÇEVRE BİLİNCİ



Konu Manisa Tarzanı mı? Dilimiz döndüğünce Manisa Tarzanı`mızı anlatıyoruz.
İşlerimiz gerçekten çok yoğun  ama Tarzan denince, Manisa denince, kültür, sanat denince, proje denince, paylaşım denince, toplum yararı denince akan sular duruyor. İstenen yardımları yapmaya, çalışmalara katılmaya hazır ve nazır oluyoruz. Konu Manisa Tarzanı mı? Dilimiz döndüğünce Manisa Tarzanı`mızı anlatıyoruz. Sunum mu isteniyor, katkı mı isteniyor. Bizde hayır yok. 

Yardım istenseydi 31 Mayıs 5 Haziran tarihleri arasında yapılan Manisa Tarzanını Anma ve Çevre Günleri etkinliklerini de düzenlerdik. Okullarda çocuklarımıza tarzanı anlatırdık.Onlar gelmezse biz ayaklarına giderdik.  Kısacası es geçileni iş edinirdik. Manisa Tarzanının yeşillendirmeyi iş edinmesi gibi. Tarzan için kitaplar yazılabilir, yeni filmler çevrilebilir, Tarzan çocuklarımıza ağaç ve doğa sevgisinin öğretilmesi için yazılacak öykülerin konusu olabilir. Bu konuda Şükran Gönültaş bir öykü de yazmış ve Yakup Hayro resimlemiş, İl Kültür Müdürlüğü de basımını gerçekleştirmişti.  Ayşe Manisa Tarzanı’nı Tanıyor isimli resimli öykü kitabının ikinci, üçüncü baskıları  yapılıp okullarımızda dağıtılabilir.  Çocuklarımızı işin içine katmak gerekir. Çok sevdiğim bir söz var: "Anlatırsan unutabilirim. Gösterirsen hatırlarım. Beni de katarsan anlarım." Biliyorsunuz katılım olmadan atılım olmuyor. Yaptığınız her işe, insanımızı katın...

Ağaç ve doğa sevgisinin önderi Manisa Tarzanı’nı hiç unutmamalı, onun adını ve anısını hep yaşatmalıyız. 31 Mayıs’ta başlayan etkinlikler 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne kadar sürmeli. Manisa Tarzanı ve çevre birlikte ele alınmalı. Dünya’nın bilinen ilk çevrecisi olan Manisa Tarzanı’nı tüm Dünya’ya tanıtmak için çalışmalıyız. Tarzanı tanıtırken kentimizi de tanıtmış oluruz. Kentimizi tanıtırken kullanacağımız hikayelerden birisidir Manisa Tarzanı...

Düzenlediğimiz etkinliklerde Ulusal Çevre Andı, hep yinelenmeli. Ulusal Çevre Andı, okullarımızın iş yerlerimizin duvarlarına asılmalı. Ulusal Çevre Andı, kısa ve özlü bir metin. Bu metine gazetelerimizin bir köşesinde sürekli olarak yer ayrılmalı. Ulusal Çevre Andı aynen şöyle:

“Şimdiki ve gelecek kuşakların temiz ve sağlıklı çevrede yaşama hakkına  sahip olduğu,
 
gerçeğinden hareketle,
Çevreye duyarlı bir kalkınmadan yana olduğumuzu vurgulayarak;
Doğal kaynakların ekonomik kalkınmanın hem kaynağını hem sınırını oluşturduğunu bilerek;
Çevrenin korunması ve geliştirilmesinde bireysel katkı ve katılımın gereğine ve önemine inanarak;
Çevresel değerlere sahip çıkıp zarar verenleri uyaracağıma, doğal kaynaklardan faydalanırken tutumlu davranacağıma, sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda hareket edeceğime, bu yönde işbirliği ve dayanışma anlayışı içerisinde hareket ederek, çevre konusunda herkese örnek olacağıma söz veririm.”

Ne güzel bir metin değil mi? Tarzanı Anmak, sadece mezarını ziyaret etmekle olmaz. Dünya Çevre Günü, sadece Atatürk Anıtına çelenk koymakla geçiştirilemez. Etkinliklerin içi doldurulmalı. Etkinliklere derinlik kazandırılmalı.  Çevre sorunları her yerde her ülkede, her kentte yaşanıyor. Biz iyi bir yurttaş, iyi bir kentli olarak, kendimize düşeni yerine getirdiğimizde, sorunların azalmakta olduğu görülecektir.
 

Bu yıl Manisa Tarzanımızı  önemine yaraşır bir özenle ve O'na yaraşır biçimde andık diyemeyiz. Dolu dolu bir program yapamayışımızın nedeni olarak seçim çalışmalarını gösterebiliriz. İşimiz mazeret üretmek yerine marifet göstermeye çalışmak olmalı. 2016'da Tarzan için düzenleyeceğimiz etkinlikler sana yaraşır olacak Tarzan. Yaptıkların yolumuzu aydınlatıyor. Senin adını ve anını yaşatacağız.

Manisa Tarzanı, Cumhuriyetin ilk yıllarında Manisa’ya gelmiş, geldiğinde göğsünde kırmızı şeritli bağımsızlık madalyası varmış. Madalya kendisine, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda gösterdiği yararlılıklar için verilmiş. Manisa Tarzanı’nın  Manisa’ya geldiğinde Arapça  harflerle okuyup yazmayı bildiğini biliyoruz. Bildiğimiz bir şey daha var. Yeni harflere geçildiğinde  yeni harflerle okuyup yazmayı kısa sürede öğrendiğini de biliyoruz. Tarzan yeniliklere açık, kararlı ve çalışkan bir insandı. Yaşadığı süre içinde hiç mazeret göstermedi hep marifet göstermeye çalıştı. Bugün adı ve anısı yaşıyorsa onun mazeret üretmeyip marifet göstermeye çalışmasındandır. Yeşillendirme es geçilirken onun iş edinmesindendir.



29 Mayıs 2015 Cuma

ÇÖZÜM: NİTELİKLİ İNSAN

ÇÖZÜM: NİTELİKLİ İNSAN
Sorunların kökeninde ekonomik yetmezliğin olduğu söylenir genellikle. Bu genellemeyi pek doğru bulmuyorum.
Sorunların kökeninde ekonomik yetmezliğin olduğu söylenir genellikle. Bu genellemeyi pek doğru bulmuyorum. Yaşanılan sorunların kökeninde,  ekonomik yetmezlikten çok, insan yetmezliği var. Aslında ekonomik yetmezliğin kökeninde de insan yetmezliği yatıyor. Bu yetmezlik sayısal yetmezlik değil elbet. Maşallah, insan kaynağımız sayı olarak az değil. Ancak, nitelikli insan gücümüz, girişimci insan gücümüz, düşünen, düşünce üreten insan gücümüz, geleceği kavrayabilen  insan gücümüz  yeterli değil. Önder insan gücümüz yeterli değil. Sorun, nitelikli insan sorunu. Bu sorun elbet eğitimle aşılacak. Ancak yılların getirdiği kötü alışkanlıkları aşmak kolay olmuyor. Örneğin, zamanı akılcı kullanmayı öğrenemiyoruz bir türlü. Zamanı çok savurganca çok hovardaca kullanıyoruz. Hiçbir toplantı zamanında başlatılamıyor. Zamanı akılcı kullanamayanlar, parayı da, başka kaynakları da akılcı kullanamıyorlar. Sınırlı yetişmiş insan kaynağımızın da değerini bilmiyoruz. Ülkesine yararlı olabilecek bir çok genç dinamik beyin, Amerika’ya, Avrupa’ya  yada bir başka ülkeye gitmek zorunda kalıyor.

Sorun insan sorunu demiştim. Gerçekten öyle, insanlar, ortak sorunların çözümünde ortaklaşa çalışmaktan uzaklaşıyorlar.  Her konuda insanları toparlayabilecek, birlikte çalıştırabilecek, aynı hedefe yönlendirebilecek lider insan sayısı parmakla gösterilecek kadar az.  “Arkadan gelenlerin önü açılmadığı için, lider yetiştirilemiyor”  savının da haklı bir yönü yok. Lider özellikleri olan insan kendi yolunu kendisi açar. Önünü tıkayanları aşar geçer. Eğer bunu başaramıyorsa zaten lider özelliği yok demektir. Biz toplum olarak, marifet göstermek zorunda olduğumuz her yerde mazeret üretiyoruz. Mazeret üretmede üstümüze yok. İşler mi aksıyor? “Para yok” de çık işin içinden. Ya da, “mevzuat izin vermiyor” de. Yıllardır böyle yapılmıyor mu? Her gelen “enkaz devraldım” demiyor mu? Yapamadıklarına  gerekçeler uydurmuyor mu?

Bu yazımda  kooperatifçilikten, dernekçilikten, daha doğrusu lider yöneticilikten söz etmek istiyordum. Ancak, ben henüz konuya giremedim.  Yöneticilikte  de sorun insan sorunu, lider sorunu. Yönetici iyiyse sonuç iyi. Yönetici kötüyse sonuç kötü. Başarı ya da başarısızlık kooperatifçilikten yada sistemden kaynaklanmıyor. Başarı ya da başarısızlık yöneticiden kaynaklanıyor...

1974 yılından bu yana kooperatifçiliğin içindeyim. Hem kırsal hem kentsel kooperatiflerde yöneticilik yaptım. Fırsat buldukça, düşüncelerimi, birikimlerimi kamuoyu ile paylaşmaya çalıştım. Yazdım. Konuştum. 1996 yılında yazdığım Kent Kooperatifçisinin Kitabı’nda, Yeni Manisa Projesi’nden yola çıkarak, kent kooperatifçiliğine ilişkin düşüncelerimi aktarmaya çalıştım. Altını çizerek ve yürekten inanarak söylüyorum. Başarı ne yasada, ne parada. Başarı insanda.
 

Zaman zaman başarılı kooperatifçiler ortaya çıkıyor. Başarılı uygulamalar büyük projeler gözleniyor. Başarılı kooperatifçilerin özelliklerini gözlemeye çalıştım. “Başarılı kooperatifçi kimdir?” sorusuna yanıt aramaya çalıştım. Başarılı kooperatifçiyi tanımlamaya çalıştım. Çıkardığım sonuçları özet olarak sunuyorum.

Başarılı kooperatifçi: Açık sözlü, geniş görüşlü olur. Toplum sorunlarını çözmek için çalışmaktan, topluma yardımcı olmaktan zevk duyar. Davranışları tutarlı, önyargısız, özverili ve haktanır olur. Toplum çıkarlarını kendi kişisel çıkarlarının üstünde tutar. Gerektiğinde özür dilemeyi ve teşekkür etmeyi bilir. Yeniliklere açık olur. Düşündüklerini açıklamasını, toplumu etkilemesini bilir. Demokratik kurallara saygılıdır. Kin ve nefreti yüreğine yük etmez. Sabırlı, soğukkanlı, hoşgörülü olur. “Ben” demez, “biz” der.  “Yaptım, başardım.” demez . “Yaptık, başardık.” der. “Yapınız” demez. “Yapalım” der. İşleri zorla, baskıyla değil, çevresinin sevgisini kazanarak, özendirerek yaptırır. Kooperatif üyeleri arasında kaynaşmayı, giderek güçlenen dayanışmayı sağlar.  Başarılı bir kooperatifçi, insanı, doğayı seven, sevdiği için sevilen, çevresine değer veren, sayan ve sayılan kişidir.

Dileğimiz bu tür kişilerin çoğalmasıdır. Dileğimiz yetişmiş, yetkin insan gücümüzün çoğalmasıdır. O zaman sorunlar daha kolay aşılacaktır.

                                              

 

 
back to top