Yeni Kooperatifimiz CEMRE KONUT

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatifinin imzaları atıldı

CEMRE KONUT / LALE KULE

1+1 Küçük Konut, Büyük Rahatlık

CEMRE KONUT / LALE KULE

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatif toplantısından görüntüler

CEMRE KONUT / LALE KULE

Hedef Kilitlendi

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Mekanda yolculuk sağlayan bir kültür ve turizm projesidir

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Üye Kayıtlarımız Başlamıştır

OBASYA Projesi Yuntdağlarında kurulacaktır.

20 Mart 2015 Cuma

ÇANAKKALE GEÇİLMEZ

18 Mart 1915 Çanakkale`de bir kahramanlık destanının tarihe altın harflerle yazıldığı gündür.

Çanakkale Zaferi, önemine yaraşır bir özenle kutlanmalı, öğrenilmeli öğretilmelidir.
Çanakkale'den geriye kalan, bir büyük destan, bir büyük komutan, yüzbinlerce şehit ve Koca Seyit.
Çanakkale Zaferi, büyük Türk Ulusuna, Mustafa Kemal gibi bir büyük önderi  hediye etmiştir.
Ne Çanakkale'yi unuturuz, ne Koca Seyit'leri ne de Mustafa Kemal'i.

Çanakkale Savaşında tarihe şanla geçen,anlatılan ve dünya durdukça anlatılacak olan, kahramanlık öyküleri vardır.  Bu öykülerden birisi de Koca Seyit'in öyküsüdür. 1889'da Balıkesir'e bağlı Havran ilçesinin Çamlık köyünde dünyaya gelen Seyit, gürbüz yapısı ve pehlivanlığıyla dikkatleri çekmiştir. Bu vasfından dolayıdır ki asker ocağında kendisine pehlivanlığına izafeten "Koca" lakabı verilmiş ve "Koca Seyid" diye anılmıştır.

1914'te Birinci dünya savaşı patlak verdiğinde Seyit Çanakkale'de topçudur.  Çanakkale Boğazı'nın Rumeli yakasında, Kilitbahir denilen mevkide 28 lik Mecidiye bataryasında Seyit'le birlikte kırk kişi vazifeliydi. 17 Mart 1915'te Çanakkale'deki bütün birliklerde yoğun bir faaliyet görülmekteydi. Ertesi gün, düşmanın büyük bir hücuma geçeceği haber alınmıştı.Seyit Onbaşının bataryasında da hazırlıklar tamamlanmış ve düşmanın taarruzu beklenmeye başlanmıştı.

Kıyıları yoğun top ateşine tutan düşman zırhlıları aynı şiddette karşı ateşle karşılaşınca duraklamışlar, fakat ateşlerini kesmemişlerdi. Anadolu ve Rumeli kıyılarından ateş ve dumanlar göklere yükseliyor, düşman ateşi aralıksız devam ediyordu. İngilizlerin en büyük savaş gemilerinden Queen Elizabeth ve Ocean zırhlıları Koca Seyit'in bataryasının bulunduğu Kilitbahir önlerine gelmiş, kıyıyı top ateşine tutuyordu. Ateş çemberi genişleye genişleye Koca Seyit'in bataryasına ulaşmıştı. Bataryanın sağına soluna mermiler peşpeşe düşmeye başlamıştı. Durumun kritik oluşunu gören batarya komutanı "herkes sığınağa!" komutunu vermişti. Fakat batarya erleri daha sığınağa ulaşmadan müthiş bir gürültü kopmuş, sanki yer yerinden oynamıştı. Düşman gemilerinden atılan bir mermi cephaneliğe isabet etmiş, cephanelik havaya uçmuştu. Bataryadaki erlerden on dördü şehit olmuş, yirmi dördü ise yaralanmıştı. Sadece Seyit ile Ali isimli arkadaşı yara almadan kurtulmuşlardı.

Bataryanın toplarından ikisi toprağa gömülmüş ve kullanılmaz hale gelmişti. Sadece bir tanesi kullanılabilir haldeydi. Onun da vinci kırılmıştı. Koca Seyit, bir denizde ateş püskürmeye devam eden düşman zırhlısına bir yerde yatan şehitlere bir de topa bakmış ve büyük bir hırsla her biri 276 kilo ağırlığındaki mermilere yönelmişti. Arkadaşı Niğdeli Ali şaşırmıştı, Koca Seyit ne yapmak istiyordu? Seyit, şaşkınlıkla kendisine bakan arkadaşına "yardım et de mermiyi yükleneyim" demiş, ardından da  koca mermiyi kavramış ve Ali'nin yardımıyla sırtına almıştı. Bir çırpıda, 28'lik topun altı basamağını çıkan Koca Seyit, mermiyi topun ağzına yerleştirmeyi başarmıştı. Şimdi bütün dikkatini vererek önünde canavar gibi duran Ocean'ın üzerine çevirmişti topun namlusunu. Hedefi iyice tespit edip nişanının doğru olduğuna kanaat getirince topu ateşlemişti. Topun gürlemesiyle birlikte karşıdaki düşman gemisinden yoğun siyah bir duman yükselmişti. Anında yalpalamaya başlamıştı, koca gemi isabet almış ve sulara gömülmüştü. Bu sanki savaşın kırılma noktasıydı.  Gün batımına kadar devam eden şiddetli savaşta düşman perişan edildi. Çanakkale'nin geçilmezliği tüm dünyaya kanıtlanmış oldu.  

Türk Ulusu Koca Seyit'i gördü yüreklendi. Mustafa Kemal'i Conkbayırı'nın, Kocaçimen'in can pazarında gördü umutlandı.  Çanakkale Savaşından geriye güzel bir destan kaldı..




13 Mart 2015 Cuma

YEŞİL TERAPİ

YEŞİL TERAPİ
Kentlerde beton yığınları arasına sıkışıp kalınca, yaşam kalitesi, mutluluk, sağlık ve huzur gibi sözcükler her insan için gittikçe artan bir önem kazanmaya başladı. Sorumluluklarımız, hedeflerimiz, beklentilerimiz  nedeniyle birer robota dönüşmüş gibiyiz. Bu hızlı tempo, doğal olarak gerginliği, stresi ve buna bağlı birtakım rahatsızlıkları da körüklüyor ve büyütüyor.

Dalından domates koparmayı, incir ağacına çıkıp incir toplamayı, badem taşlamayı, hayvanları sevmeyi  unuttuk.

Görüyor ve biliyoruz ki, bağla bahçeyle toprakla uğraşanlar, kentliler gibi stres içinde değiller. Doğa ve yeşil, ruh ve beden sağlıklarını koruyor. Onların terapistlere ihtiyacı olmuyor. Çürkü onlar "Yeşil Terapi" yapıyor. Doğanın sakinleştirici ve iyileştirici özelliği çok eski çağlardan bu yana bilinen bir gerçek; Ancak biz bu gerçeği gözardı ettik, çoktan unuttuk gitti. Kentlerde doğayı ve yeşili unutmanın sancılarını yaşıyoruz şimdi.
Fiziki çevre sosyal çevrenin etkileşim içinde olduğunu biliyoruz. Bunu yapılan araştırmalar somut biçimde gösteriyor. İnsanın içinde yaşadığı fiziki çevrenin, toplumsal çevreyi ve sağlığımızı etkilediğini yaşayarak öğrendik hepimiz.  
Bir bahçe düşünün. Temiz bir hava, güzel bir esinti, ağaçlar, bitkiler, güzel kokulu çiçekler  pırıl pırıl bir gökyüzü ve ağaçların arasından süzülen güneş ışığı. Hepimiz mutlu eder diye düşünüyorum. Beni mutlu eder ve böyle bir ortam beni sağlıklı yapar ve  varsa hastalığımızı, ağrılarımızı, her türlü acımızı ve kaybımızı unutturur.

Tedavi merkezlerinin  soğuk ve stresli ortamından uzak kalmanın yolu, doğaya ve yeşile yakın olmaktır. Beğendim bu cümleyi. Duvarlara yazılacak güzellikte oldu. Bu cümleyi bir yerlere yazarım "Bizim Bahçeler" kooperatifinde kullanırım mutlaka.
Obasya Doğal yaşam alanını planlayıp projelendirirken tek düşündüğüm, insanların beden ve ruh sağlığınının korunmasına katkıda bulunmaktı. Bunu başaracağımıza inanıyorum.  Obasya tamamlanma aşamasına geldiği için "Bizim Bahçeler" adını verdiğimiz yeni bir çalışma başlattık hemen. Manisa'nın sevilen güvenilen çalışkan insanlarıyla binlikte çalışıyoruz. Çok iyi bir kadromuz var. Bu kadro ile destan yazarız biz...

Manisa'da yaklaşık 150 dönümlük bir alanda, 300 adet, içinde kulubesi de olan, bahçeler yapacağız. Ekip biçebileceğimiz. domatesi dalından koparabileceğimiz bahçelerimiz olacak.  Sosyal tesislerimiz olacak. Şehirlerde unuttuğumuz iyi komşuluk ilişkilerini salıklı ve güzel bir çevrede Bizim Bahçeler'de yeniden canlandıracağız.

Bizim Bançeler, "bahçe terapi" ya da "yeşil terapi" merkezi olarak anılacak. Doğal yaşama döneceğiz. toprakla uğraşacağız. Tohumları ekeceğiz, gün yüzüne çıktıklarını boy verdiklerini büyüyüp geliştiklerini meyveye sebzeye dönüştüklerini  izleyeceğiz. Ve dometesi, biberi, patlıcanı, dalından koparacağız.  Toprakla uğraşmanın ve yeşil bahçelerinin tedaviye yardımcı olduğu konusunu araştırırken, Psikolog Roger Ulrich'in  Science dergisinde 1984 yılında yayımlanan ve çok ses getiren  çalışmasına ulaştım. Araştırma sonuçlarına göre, bahçede ve doğada zaman geçirmek çoğu zaman ameliyatların, enfeksiyonların ve diğer bazı rahatsızlıkların iyileşme sürecini hızlandırıyormuş. Bu nedenle öneriyoruz Bizim Bahçeler'i. Bizim Bahçeler  kentlerdeki ortamın kasvetli ve stresli halini bir nebze olsun yumuşatacak ve insanların kendilerini daha iyi hissetmesini sağlıklı bir yaşam sürmelerini sağlayacaktır.

Uzun sözün kısası, Manisa'da yeni, farklı, öncü ve örnek olabilecek bir çalışma başlattık. Yaptığımız çalışmanın, ilk kez yapılıyor olması ve düşüncemizi paylaştığımız dostlarımız tarafından desteklenmesi bizi heyecanlandırıyor. Bizim Bahçeler spor yaptığımız, güzel zaman geçirdiğimiz bir yer olacak. Kendi dikip yetiştirdiğimiz ağaçların altında dostlarımızla söyleşiler yapıp çayımızı içeceğiz.  Doğa güç verir, kalbimizi ve ruhumuzu iyileştirir, acılarımızı ve ağrılarımızı unutturur.      E hadi o zaman, Bizim Bahçeler'de buluşalım.  


6 Mart 2015 Cuma

KIRSAL KALKINMA

Yeni kurumlar ve yeni kavramlar hep gelişmenin işareti sayılırlar.

Yeni kurumlar ve yeni kavramlar hep gelişmenin işareti sayılırlar. Büyükşehir, yeni bir kurum olarak girmişti hayatımıza, şimdi yararlarını görüyoruz. TKDK ve Kalkınma Ajansları da son yılda kazanılan yeni kurumlardan ancak yararlarını görmeye önemini kavramaya yeni başladık. 

Tarım ve Kırsal Kalkınma Destekleme Kurumu TKDK, kırsal kesimin kalkınmasında tarımın gelişmesinde büyük görevler yükleniyor. AB kaynaklarını düzenli biçimde yapılabilir, sürdürülebilir projelere aktarıyor.
 
TKDK'nın Manisa için yaptıklarına bizzat görerek yaşayarak tanık oldum. Genç ve dinmik Koordinatör Atila Başay'ı ve deneyimli uzmanlardan oluşan kadrosunu görünce çok etkilenip, keşke tüm memurlarımız böyle olsa demiş ve düşüncelerimi yakın çevremle paylaşmıştım. Proje kavramını, proje hazırlama ve uygulama deneyimini,birlikte çalışma anlayışını hayatımıza TKDK kattı. Adını daha çok duyurmamız bu kurumdan yararlananların sayısını çoğaltacak, gelişmemizi hızlandıracaktır.

TKDK Kırsal Kalkınma Programları çerçevesinde, AB ve ulusal kaynaklardan sağlanan fonları hedef kitleye etkin şekilde ulaştırarak ulusal kalkınmaya katkı sağlamak için kurulmuş. Bu amacına ulaşırken, ulusal ve uluslararası alanda saygın, güçlü kurumsal kapasiteyle kırsal kalkınma programlarının uygulanmasında belirleyici, yönlendirici ve güvenilir bir kurum  olmayı başarmış. TKDK şeffaflığı benimsiyor. Çalışmalarında uzmanlığı ve bilgiyi esas alıyor. Çözüme odaklanıyor. Kaynakların akılcı biçimde yerinde kullanımını sağlıyor. Güleryüzlü hizmet üretiyor. Hem kaynak sağlıyor hem de eğitiyor. Ne diyelim, İyi ki varsın TKDK demenin dışında.
 

Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu (TKDK) Manisa İl Koordinatörü Atila Başay, yaptıkları çalışmaları anlatıyor. 10 Kasım 2014 tarihi itibariyle başlamış oldukları 13. Çağrı Döneminin 10 Şubat 2015 tarihi itibariyle sona erdiğini belirtiyor. TKDK’ya olan ilginin, her geçen gün arttığına dikkat çekiyor. 13. çağrı döneminde çıkan TKDK Manisa İl Koordinatörlüğüne 64 proje geldiğini,  TKDK Manisa olarak 9. Çağrı döneminden sonra proje kabulüne başladıklarını, özellikle yerel ürünler kapsamında meyve ve sebzelerin işlenmesi ve pazarlanması kapsamında soğuk hava deposu ve paketleme tesisleri ile ilgili,  zeytin ürünleri ve zeytinyağı tesisleri ile ilgili çok sayıda proje için başvuru yapıldığını, ilk 4 çağrı döneminde toplamda 42 Milyon 113 Bin TL hibe verdiklerini, 13. Çağrı döneminde alınan 64 projenin onay görmesi durumunda  toplamda bu projelere 18 Milyon 895 Bin TL hibe vereceklerini belirtiyor.

Yunt Dağı'nı atağa kaldıracak Obasya Projesi'de TKDK'nın sağladığı destekle yapıldı. Havalar düzeldiğinde, Yunt Dağı'nda TKDK'nın da katılımı  ile görkemli bir açılış düzenleyeceğiz. Tarım ve Kırsal Kalkınmaya ilişkin ilginç düşüncelerim var diyorsanız, güleryüzle ve ilgiyle karşılanacağınızı bilerek TKDK'nın kapısını çalınız mutlaka. Biz TKDK'ya başvurduk ve Manisa'ya Obasya Projesini kazandırdık.


                                                                                                    


27 Şubat 2015 Cuma

OBASYA sizi bekliyor

İyi ki, varsın Zafer Kalkınma Ajansı, sayende kentimize hem kentimize hizmet ediyoruz, hem de proje yapma, uygulama, birlikte çalışma konusunda kendimizi geliştiriyoruz. Kendimizi geliştirmenin, kentimize hizmet etmenin coşkusunu yaşıyoruz.  
Zafer Kalkınma Ajansı'nın desteği ile gerçekleştirdiğimiz, YUNTDAĞI ALT EYLEM PLANI VE TURİZM DESTİNASYONLARI PROJESİ’nin tanıtımı için coşkulu bir toplantı gerçekleştirdik.  Birlik Parkı'ndaki Yunusemre Bilge Evinde yaptığımız toplantı, samimi bir hava içinde geçti. Erdinç Yumrukaya'nın esprileri geceye renk katarken,  projeye destek verenlerle birlikte olmanın keyfini yaşadık.
Tanıtım Toplantımıza Manisa Vali Vekili Yakup Tat, Büyüşehir Belediyesi Başkan Vekili Mehmet Güzgülü, Yunusemre Kaymakamı Yüksel Topal, Yunusemre Belediye Başkanı Mehmet Çerçi, Belediye Başkan Yardımcıları Şule Uygur ve Kılıç Kaya, Başkan Danışmanı Kefayettin Öz, Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Adnan Erbil,  İl Kültür ve Turizm Müdürü İbrahim Sudak, Zafer Kalkınma Ajansı adına Ömer Akan'ın yanında Proje iştirakçileri olan kurumların temsilcileri katıldılar.
OBASYA projesini sanırım duymayan kalmadı. OBASYA lokomotifine yeni vagonlar eklemeyi sürdürdük. Eklediğimiz on vagon, Yunt Dağı Alt Eylem Planı ve Turizm Destinasyonları Projesiydi. Vagonda neler var hemen söyleyeyim. Turizm destinasyonlarını gösteren bir harita var. Üç adet kitap var.  Yunt Dağı Turizm Destinasyonları ROTA kitabının hem Türkçesi hem İngilizcesi var.  Bir de Yunt Dağı Alt Eylem Planı var.  Yüzlerce fotoğraftan oluşan Yunt Dağı Fotoğraf arşivimizde var. Bu fotoğraflardan sergiler açabiliriz önümüzdeki günlerde...
Yunt Dağı Alt Eylem Planı ve Turizm Destinasyonları Projesini OBASYA Turizm Geliştirme Kooperatifi ve Ege Derneği ortaklığında, iştirakçilerimiz Celal Bayar Üniversitesi, Yunusemre Belediyesi, Manisa Ticaret ve Sanayi Odası ile Yunt Dağlılar Derneği'nin katkılarıyla gerçekleştirdik. Bu proje ile Yunt Dağı’nda kırsal turizmin gelişmesi yolunda önemli bir adım atılmış oldu diyebiliriz.
Proje çalışmaları sırasında Yunt Dağı'nda gitmediğimiz köy, görüşmediğimiz muhtar, taramadığımız kaynak kalmadı. Yunt Dağı kazan biz kepçe olduk. Beyderede asırlık çınarı, Karakılıçlı'da asırlık serviyi,  Türkmen köyünde Şelaleleri görünce heyecanlandık. Köselerde Aigai antik kentinde geçmişle, Antep fıstığı ağaçları ve çilek bahçelerinde gelecekle buluştuk.  Toprak damlı taş evler, dumanlı dağlar, masal kahramanları gibi dikilen kayalar, keçi ve koyun sürüleri ilgi odağımız oldu. Yüzlerce fotoğraf çekilip arşivlendi. Kentimizin hemen bitişiğindeki Yunt Dağı ayrı bir dünyaydı sanki, bilmediğimiz, gezip görmediğimiz ayrı bir dünya. Çınar ağaçları gibi ayakta duran yaşlanmış dedeler ve nineler gördük. Onları dinleyip, düşüncelerimiz paylaştığımızda, farkındalık yarattığımızı gördük.
Uzun sözün kısası, Yunt Dağı tarihi doğası ve folkloru ile sizi bekliyor. Aigai kentini mutlaka görün.  Türkmen Şelalesini görün. Beyderedeki 700 yaşındaki çınarı, Karakılıçlı'daki bin yaşındaki selviyi görün mutlaka. Mayalı hamurdan yapılmış ekmeği yiyin. Toprak damlı taş evleri görün.

OBASYA Projesi ile Görkemli geçmişimizden mutlu geleceğimize köprüler kurmak için yola çıkmıştık. Köprünün bir ayağında görkemli bir geçmiş, bilgi ve birikim, diğer ayağında umut vardı. Atayurttan Anayurda uzanan projemizin adını OBASYA koyduk.  Zafer Kalkınma Ajansı ve TKDK projelerimize hibe desteği sağladı. Görmediyseniz OBASYA'yı da görmelisiniz mutlaka.  OBASYA özgün bir proje olarak Yunt dağında görüşlerinize hazır sizi bekliyor.


20 Şubat 2015 Cuma

Mutluluğa giden yol sorunların aşılmasından geçiyor. Sorunların aşılması uzlaşma olunca kolaylaşıyor.

Bir kişi yada kurumla sorununuzu paylaştığınızda, çözüm için çaba gösterildiğini hissederseniz mutluluğunuz artıyor. Karşınızdaki sorununuzu çözmemek için gerekçeler üretme yerine çözüm için yollar aramaya başladığında hem mutlu oluyor hemde çözüm arayışları sürecine sizde katılıyorsunuz. Vatandaşın beklentiside budur zaten, sorununun çözümlenmesi, kendisine nasıl yapılmayacağının değil nasıl yapılacağının anlatılmasıdır.

Son aylarda gündemimde sadece Obasya projesi var desem abartmış olmam. Proje büyük olunca, sorunları da büyük oluyor. Büyük sorunlar aşıldığında da büyük mutluluklar yaşıyoruz.

Yol sorunumuz vardı. Büyükşehir Belediyesi ilgililerine başvurduk. Güleryüzle karşılandık. Görüşmemizin ardından Büyükşehir Belediyemizin iş makinalarını Obasya'da görünce, ne kadar sevindik bilemezsiniz. Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Cengiz Ergün, projemize projemizin başından beri ilgi ve desteğini hiç esirgemedi. Her işimiz düştüğünde, Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Sayın Halil Memiş'in kapısını çaldık. Sorunlarımızın çözümü için içten çaba gösterildiğini gördük. Obasya'da yol çalışmalarının başlatılmış olmasıda Obasya Projesine gösterilen ilginin somut örneğiydi.

Obasya'nın, imar planı, yapı ve kullanım ruhsatları sorunları da hızla çözümlendi.TKDK ve Zafer Kalkınma Ajansı hibe desteği sağladı. Proje Manisa Valiliği, Yunusemre Kaymakamlığı ve Yunusemre Belediyesi tarafından da desteklenen bir proje oldu. Projenin kendi türünde ilk proje olması nedeniyle sıkıntılar yaşamadık değil. Ancak sıkıntıların tümü aşıldı ve aşılıyor.

Yunt Dağı'nın ilk Atıksu Arıtma Tesisini Obasya'da kurmak için girişimde bulunduk, ruhsat aldığımızda arıtma tesisimizi de kuracağız. Sorunlar aşıldıkça da sevincimizi paylaşacağız.

Birlikte iş görme alışkanlığı geliştikçe, hem  ulusal barış, hem de demokrasi güçlenir.
Birlikte iş görme alışkanlığı geliştikçe, düşünce ve proje üretimi hızlanır.
Ulusal barışın ve  demokrasinin güçlenmesinden, düşünce  ve proje üretiminin hızlanmasından da  ulusça yararlar elde ederiz. Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşıp aşmak istiyorsak, uzlaşmayı, işbirliği ve dayanışma yapmayı da öğrenmeliyiz.İnsanlarımız tartışan, düşünce üreten konuma gelemediler henüz. Bunun yerine emreden yada emirleri yerine getiren durumunda olmayı tercih edenlerin sayısı oldukça fazla.Yönetişim kavramının içi doldurulamıyor bir türlü.

Manisa'nın Büyükşehir olmasından kaynaklanan sorunlar bir süre daha yaşanacak gibi görülüyor. Yetki ve kavram karışıklıklarının olduğu gözleniyor. Bunun etkileri Mesir Festivalinde de yaşanacak gibi görülüyor. Dileğimiz işbirliği ve dayanışma yapılarak, uzlaşılarak, Manisa'ya yakışır uluslararası niteliği olan geniş katılımlı bir festival düzenlenmesidir.

Birbirimizi sevsek de sevmesek de,  birlikte olmayı  tartışarak karar üretmeyi ve üretilen kararlara tartışmasız uymayı  denemek ve becermek durumundayız. Bunu yapamadığımız zaman sorunların aşılması zorlaşır. Sorunlarımıza yeni sorunlar eklenir.

Uzlaşın Manisa Kazansın. Uzlaşın ülkemiz kazansın. Uzlaşın mutluluğumuz artsın.
Obasya yolu yapılıyor. İsteyince yol bulunur,  yol yoksa yeni yol yapılır. Sorunları aşılır. Yeter ki, hizmet için uzlaşalım ve dayanışma yapalım. 

16 Şubat 2015 Pazartesi

Bu aralar Yunt Dağı ile yatıp Yunt Dağı ile kalkar olduk. Geceyi gündüze katmaya gece yarılarına kadar çalışmaya başladık.





Zafer Kalkınma Ajansından aldığımız destekle yaptığımız Yunt Dağı Turizm Destinasyonları ve Alt Eylem Planı çalışmasını tamamlamaya çalışıyoruz. Proje kapsamında, üç kitap basılacak hemde 20 gün içinde. Kitabın birisinin adı Rota olacak. Bu kitapta, Yunt Dağı'ndaki turizm rotaları anlatılacak. Kitabın ingilizcesi de basılacak. Bir diğer kitap da, Yunt Dağı Kırsal Turizm Alt Eylem Planı olacak. Kitaplara önsöz yazayım derken, ilham perisi yanımda olunca, birde şiir çıktı ortaya. Dağlara Güzelleme adını verdiğim ve kitabın önsözünde kullandığım şiiri önce bu köşede sizinle paylaşıyorum. 

Dağlara Güzelleme
Nehirler kokar
Kentler sıkar oldu
İnsanlar hayattan bıkar 
Dağlara göçer oldu

Yalnızlıkları büyüttü 
Büyüyen kentler
İnsanlar dostlukları özler oldu

Betonları neyleyim
Ağaçlar gönlüme düşer oldu

Havası  güzel suyu güzel
Taşı güzel kuşu güzel
Dağlar gözümde tüter oldu

Koyu bir ağaç gölgesi
Su başı  kuş sesi ve çiceklerin kokusu 
Bana yeter oldu

Ne ilaç isterim ne doktor
Mutlu ve sağlıklı bir yaşam için
Dağlardan güzeli yoktur

Yunt Dağı Kırsal Turizm Projesi için, gitmediğimiz köy, görüşmediğimiz muhtar, taramadığımız kaynak kalmadı. Yunt Dağı kazan biz kepçe olduk. Beydere'de asırlık çınarı, Karakılıçlı'da asırlık serviyi, Türkmen Köyü'nde şelaleleri görünce heyecanlandık. Köselerde Aigai Antik Kenti'nde geçmişle, antep fıstığı ağaçları ve çilek bahçelerinde gelecekle buluştuk.Toprak damlı taş evler, dumanlı dağlar, masal kahramanları gibi dikilen kayalar, keçi ve koyun sürüleri ilgi odağımız oldu. Kentimizin hemen bitişiğindeki Yunt Dağı ayrı bir dünyaydı sanki, bilmediğimiz, gezip görmediğimiz ayrı bir dünya. Çınar ağaçları gibi ayakta duran yaşlanmış dedeler ve nineler gördük. Taşımalı eğitim nedeniyle terkedilmiş, yıkılmaya bırakılmış okulları gördük,üzüldük. Yunt Dağı'nda gezilecek görülecek yerler oldukça çoktu. Sıkılan bunalan kent insanı için yunt Dağı güzel bir kaçış, doğayla buluşma, farklı bir yaşam alanı olabilir diye düşündük. Yunt Dağı'nda turizm atağını başlatmak için vargücümüzle  çalışmalıydık. Mazeret üretmek yerine marifet göstermeliydik.  Yunt Dağı'nın yazgısını değiştirmeliydik hep birlikte. İmeceye sizde katılın çoğalalım...

                                                                                                                       


6 Şubat 2015 Cuma

SPİL DAĞI

Ben her Spil Dağı gündeme geldiğinde korkuyorum inanır mısınız. Gerçekten korkuyorum.



Spil dağı, mitolojik zenginliği, farklı bitki örtüsü, doğal güzelliği ve tüm görkemiyle hep gündemimizde 

kalıyor. Her zaman Spil Dağı üzerine konuşanlar, yazanlar oluyor mutlaka.

Ben her Spil Dağı gündeme geldiğinde korkuyorum inanır mısınız. Gerçekten korkuyorum.

Korkumun kaynağı bilinmezlik ve programsızlık.

Sayın Bülent Kar'ın Manisa Belediye Başkanı olduğu dönemde, “Spil Geleceğini Arıyor” adı verilen bir çalışma yapılmıştı Spil’in doruğunda. Çok değerli düşünceler tartışılmıştı, katıldığım bu güzel ve verimli geçen toplantıda.  Ne yapılması gerektiğinden çok ne yapılmaması gerektiği üzerine konuşmayı tercih etmiştim. Bence neyin yapılmasından çok, neyin yapılmaması daha çok önem taşıyor Spil Dağı için. Yanlış yatırımlar yapılması yerine inanın hiç yapılmaması daha iyi olur diye düşünenlerdenim.  

Spil'de ne yapılmaması gerekir diye sorulduğunda ilk olarak, golf sahası yapılmamalıdır demiştim ve nedenlerini anlatmıştım uzun uzun. Dediğimin arkasında durmayı sürdürüyorum. Spil Dağında  ister küçük olsun ister büyük olsun hiçbir şekilde golf sahası yapılmasın.  Antalya Belek’teki Golf Sahası için 200 bin çam ağacının kesildiğini ilgilenenler biliyordur mutlaka. Bir golf sahasının günde 1200 ton su tükettiği de bilinmeli. Spil’in doruğunda en kıt olanın su olduğunu da unutmamalıyız. Uzun sözün kısası Spil Dağında golf sahası olmamalıdır...

Dağlarında ruhu, dağlarında kimliği vardır. Spil Dağı “golf sahası” gibi projeleri kaldırmaz.
Çünkü Spil Dağı ağır başlı ve oturaklı bir dağdır. Fil dişi omuzlu yiğit Pelops gibi diklenir durur.

Birde zaman zaman gündeme gelen Teleferik konusu var. Spil'de ne olmasın diye sorduğunuzda golf sahasının ardından teleferik olmasın derim hemen. Zaman zaman gündeme gelmesine, olacak denilmesine rağmen olmamasına çok seviniyorum.  Dilerim hiç olmaz. Dilerim teleferik yapmaya istekli, parası bol bir yatırımcı hiç bir zaman çıkmaz ortaya. Çıkacağını da sanmıyorum zaten.  Çünkü teleferik modası hem geçti, hem de Spil'e uygun bir yatırım değil. Teleferik yapımı için dikilecek direkleri, direklere ulaşmak için açılacak yolları, kesilecek ağaçları ve bozulacak görüntüyü düşünüyorum da tüylerim ürperiyor. Teleferik konusunu tartışma gündeminden bir daha getirmemek üzere kaldırmalıyız. Tartışarak karar almalı tartışmasız uymalıyız. Spil'e teleferik olmaz. Olursa Spil'e yazık olur. Bazı gençlerin oralarına buralarına kaşlarına dudaklarına  taktıkları  "Piercing" gibi olur. Dedim ya, doğusunda bereket tanrıçası Kibele, batısında gözü yaşlı Niobe bulunan mitolojik Spil Dağı ağır oturaklı bir dağıdır. Teleferik gibi tesisleri kaldırmaz. Teleferik Spil'e yakışmaz. Spil doğallığı ile güzel ve görkemli, endemik bitkileriyle, lalesiyle, mitolojisiyle ünlü bir dağdır.

Gerekirse, Spil Dağı için bir daha Arama Konferansı yapılsın. Her meslekten, her düşünceden insanlar bir araya getirilsin. Ortak akıl aransın. Birisi çıkıp golf sahası da olsun dedi diye golf sahası yapılmasın. Teleferik istendi diye dağın böğrüne hançer sokulmasın, güzel görünüm bozulmasın.

Akıl akıldan üstündür biliyoruz. Ancak ortak aklın her akıldan üstün olduğunu da bilmeliyiz.

Yönetim yerine yönetişim tartışılmaya başlandı.Yönetişimin aktörü Sivil Toplumdur.
Spil Dağının ruhu var dedim ya, dağın kimliği var dedim ya, doğru Spil kimlikli, kişilikli, kentimiz için değerli bir dağdır. 

                                                                                                                          

30 Ocak 2015 Cuma

Gelecekte Manisa

insan soyu teknolojinin getirdiği olanaklardan yararlanırken, ağır bir bedeli de ödemek zorunda kalıyor.


Sanayi gelişirken, Gediz gibi nehirler ölüyor. Doğa yok olup gidiyor. Ozon tabakası  zarar görüp deliniyor. Çeşitli hastalıklar, bu arada kanser hızla yayılıyor. Hem, gelişen teknolojiden insanların yararlanması hem de çevrenin korunması eş zamanlı olarak gerçekleştirilemez mi? Önümüzdeki yıllarda yanıtını bulmamız gereken soru bu olacaktır. 

Dünya’da yaşanmakta olan sorunlara, bir de yaşadığımız kent Manisa açısından bakalım. Manisa’da da çevre sorunları gündemimizin ilk sırasında yer alıyor. Yıllardır tartışıyoruz. Başarabilir miyiz bilemiyorum. Gediz’in kurtarılması hep gündemimizde. Öte yandan, Manisa çöplüğü büyük felaketlerin habercisi gibi duruyor. Manisa’nın  çözmesi gereken öncelikli sorunlarından birisi de çöplük sorunu. Allah korusun, Ümraniye, Hekimbaşı çöplüğünde yaşananlar, Manisa, Şahin Deresi çöplüğünde de yaşanabilir. Manisa’nın çöpü yıllardır Şahin Deresi Çöplüğüne dökülüyor. Zaman zaman yangınlara neden oluyor. Güzelim Spil  Dağı için yangın tehlikesi yaratıyor. Ancak asıl tehlike içinde oluşan metan gazı. Çöplük çevresindeki yüzlerce konut ve bu konutlarda yaşayan binlerce insan  bir metan gazı patlamasıyla  çöp yığınları altında kalabilir. Çöplük altından sızan sular yeraltı sularımıza ulaşıp kirletebilir.

Otopark sorunu ağırlığını iyice hissettiriyor artık. Arabamızı park edebilmek için uzun süre, yer arıyoruz sokak aralarında. Daracık sokaklar ve bu daracık sokakları çevreleyen 6-7 katlı konutlar. Apartmanlar insanın üzerine gelecekmiş gibi olur. Bir kat daha fazla kazanabilmek için yapılan çalışmalarla ulaşılan sonuç bu. İmar kararları alınırken, sanırım arsa sahipleri çok sevinmişlerdir. Kat karşılığı inşaat yapan müteahhitler de sevinmişlerdir. Ancak şu anda  o konutlarda oturanların sevinmediği belli. Ne arabalarını koyacak otoparkları, ne yürüyecek kaldırımları, ne çocuklarının oynayacağı bahçeleri, ne de  pencerelerinden görebilecekleri ağaçları var. Güneşi bile göremiyorlar. Manisa’yı bundan böyle yeni imar kararları ile dikine büyütmek yoğunluğunu artırmak yapılabilecek en büyük kötülük olacaktır. Peki konut ihtiyaçları nasıl karşılanacak diyebilirsiniz. Çözüm kolay tüm gelişmiş ülkelerin yaptığı gibi, konut ihtiyacı kentin çevresinde yeni imara açılacak olan alanlarda karşılanacak. Bu kentin batıya doğru sağlıklı büyümesini sağlayacak olan yeni planlamalar yapılacak. Kentsel yenileme de çözüme katkı sağlayabilir.
 

Manisa için birşeylerin yapılmasının, taş üstüne taş konulmasının, sorunların daha da gecikmeden çözümlenmesinin ön şartı, kişiler ve kurumlar arası işbirliği ve dayanışmadır. Bunu bu güne kadar birbirine düşman olmuş ülkeler yapıyor. Bunu gelişmiş ülkelerin insanları yapıyor.  Manisa’da birlikte iş kotarma alışkanlığı geliştirilemeden sorunların çözümlenemediği görüldü. Bu konuda Denizli’den almamız gereken dersler var. Denizli’liler  elele vermeyi biliyorlar. Manisa’lıların da bunu başarması için, birilerinin buna öncülük yapması gerekiyor.

Manisa’lıların görevi, Manisa’yı  “Uykusu derin şehir” olmaktan kurtarmaktır. Varsa, kırgınlıkları, dargınlıkları bir kenara koyalım.Ortak  amacımız Manisa'yı geliştirmek olursa, bu amaca ulaşmamızı sağlayacak kararları kolayca üretebiliriz. Amacımız birbirimizin önüne engel çıkarmak işini zorlaştırmak olursa, bundan hepimiz zarar görürüz.
 

Manisalılar, Belediye seçimlerinde, seçtiklerine  "Uzlaşın, anlaşın, işbirliği yapın,  Manisa'yı birlikte yöntin  ve bu kenti geliştirin." görevi verdiler. Şimdi uzlaşma dayanışma dönemidir. Bunu başaranlar, Manisa tarihine geçer ve ödüllendirilirler,  bunu zorlaştıranlar mutlaka cezalandırılırlar. Vatandaş seçtiklerini, mazeret üretsinler diye değil marifet göstersinler diye seçiyor.

Görevimiz mazeret üretmek değil marifet göstermek olmalıdır. Büyükşehir Meclisinde Akparti'nin çoğunlukta olması, Büyşükşehir Başkanının MHP'den seçilmiş olmasını aşılmaz sorun olarak görebileceğimiz gibi, sorunların çüzümünü kolaylaştıran bir imkan olarak da görebiliriz. Seçimlerde oluşan bu yapıyı yönetme becerisini hem başkan hemde meclis üyeleri birlikte göstererek, Manisa'da işbirliği ve dayanışmanın sağlam temellerini atabilirler. İşleri hiçte kolay değil. Ama önemli olan zoru başarmaktır...


                                                                                                             

23 Ocak 2015 Cuma

Basın Özgürlüğü...

Yarın araştırmacı gazeteci Uğur Mumcu'yu anacağız özlemle, saygıyla ve rahmetle.

Yarın araştırmacı gazeteci Uğur Mumcu'yu anacağız özlemle, saygıyla ve rahmetle. 
Uğur Mumcu'yu anarken yazımın konusu basın özgürlüğü olsun istedim.
Basın özgür olmalıdır.
 
Basın yurttaşın doğruları öğrenebilme hakkının güvencesidir.
 
Demokrasinin olmazsa olmazıdır basın.
Gelişmiş demokarasilerde basın ne kısıtlanır ne susturulur.
Anayasamızın basın özgürlüğünü güvenceye alan maddesi şöyledir:
 
Madde 28 Basın hürdür, sansür edilemez… Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.
 

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine göre basın:
 
Herkes düşünce ve ifade özgürlüğü hakkına sahiptir; bu hak serbestçe düşünme, hangi yoldan ve nereden olursa olsun bilgi ve görüş alma, araştırma ve yayma özgürlüğünü içerir.

Sınır Tanımayan Gazeteciler’e göre, dünya nüfusunun üçte birinden fazlası basın özgürlüğünün olmadığı ülkelerde yaşamaktadır. Basın özgürlüğünü izleyen diğer kuruluşlar arasında Uluslararası Gazeteciler Federasyonu da yer almaktadır.
 
Basının bağımsızlığı, basın özgürlüğü kavramıyla yakından ilişkilidir. Bir demokraside medyanın iyi işleyebilmesi için, hem siyasi hem de ekonomik müdahalelere karşı özgür olması gerekmektedir.
 

Kamuoyunun aydınlatıcısı, adaletin habercisi ve demokrasinin temelidir basın. Gazetecinin görevi, gerçeği arayarak ve olaylarla ilgili adil kapsamlı bir haber yaparak bu amaca hizmet etmektir. Her türlü medyadan ve uzmanlık alanından gelen gazeteciler, vicdanının sesini dinleyerek halka eksiksiz bir şekilde ve dürüstçe hizmet vermeye çalışır. Mesleki dürüstlük bir gazetecinin güvenilirliğinin temel taşıdır. Güvenilir gazeteciler, demokrasinin de güvencesidirler.

"Bana hizmet edersen, benim amaçlarıma ulaşmamı kolaylaştırmak için çalışırsan sana destek olurum senin faaliyetlerine izin veririm. İstemediklerimi yazarsan, sana ödeyemeyeceğin cezalar keserim." denilen ve gazeteciliğin zorlaştırıldığı bir ülkede demokrasiden söz edilemez.
 

Peki basın, denetlenmeyecek mi? Denetlenecek elbet. Basın için denetim, ÖZDENETİM'dir. Basın kendini denetleyecek.  Özdenetim de bir hesap verme biçimidir. Medya, kamuoyunun özgür ve bağımsız bir medyaya erişim hakkını savunmak için yasal düzenlemelere ihtiyaç duymaksızın, yanlışlıkları yoluna koyma konusunda kamuoyuna güvence vermeyi hedefler. Bunu başardığında okuyucunun güvenini kazanmış olur.
 
Medya için etkili denetim özdenetimdir.
 
Özdenetim'de başarılı olan medya, baskılara karşı durmayı da başarır.
Medya kuruluşları konusunda yarışma olduğu kadar, dayanışma da olmalıdır.
Medya dayanışmasının amacı birlikte var olmayı sağlamaktır.
 
"Sadece ben olayım. Diğerleri batsın ben kalayım."  diyen bir gazete yada gazeteci, başına bir iş geldiğinde yalnız kalmaya mahkumdur.
 

Gazeteciler dayanışmada topluma örnek olmalılar.
Demokrasi kendi kendini denetleyebilen özgür basınla güçlenir ve gelişir...



19 Ocak 2015 Pazartesi

Ayn-ı Ali

Farklı mekanlar görmek, farklı duygular yaşamak ve geçmişe yolculuk yapmak istiyorsanız Manisa`da Ayn-ı Ali Kahvesine mutlaka uğrayın derim.

Sultan çayı ve odun ateşinde yapılan Türk Kahvesi ile bilinen bu tarihi mekanda, insan farklı duygular yaşıyor. Tarih sizi içine alıp, geçmişin derinliklerine, büyülü gizemine sürüklüyor. 

Manisa'nın Şehzadeler şehri olduğu kolayca söylenir dururda, eski dönemlere ait mekanlar bulmakta zorlanırız hep. Geçmiş deyince aklınıza gelen mekanlardan birisidir Ayn-ı Ali Kahvesi. Ayn-ı Ali Kahvesi adını Bektaşi Şeyhi Ayn-i Ali Dede'den alıyor. Eski geleneklerimizin sürdürüldüğü kahvehane Kerim İşanlar tarafından kurulmuş. Daha sonra oğul Yusuf İşanlar'a geçen kahvehaneyi bugün torun Levent İşanlar başarıyla işletiyor. Başarılı işletmeciliği nedeniyle Manisa Rotary Kulübü Levent İşanlar'a meslek başarı ödülü verdi. Manisa Rotary Kulübü Başkanı Dr. Hakkı Nomer'i ve yönetim kurulu üyelerini yürekten kutluyorum. Ödüller hakedene verildiği zaman daha anlamlı oluyor.
Ayn-ı Ali Kahvehanesine gidin.Şifalı sultan çayını ve odun ateşinde pişmiş kahvenizi yudumlayın. Kahvehanenin tarihini de işletmeci Levent Bey'den dinleyin. Sultan çayı Levent Bey'in rahmetli dedesinin buluşuymuş. 11 bitkinin karışımıyla yapılıyormuş. Bu bitkiler arasında papatya, tarçın kabuğu, melisa, kuşburnu, yenibahar, karanfil, hatmi çiçeği, ıhlamur ve zencefil  varmış. Havaların soğuduğu bu günlerde denemenizde yarar var, soğuk algınlığına da iyi geldiği söyleniyor. Sultan çayının sakinleştirici, yorgunluk giderici olduğu da söyleniyor.
 

Kahveyi de denemelisiniz mutlaka, denerseniz farkı görürsünüz. Kahve Osmanlı geleneğine uygun olarak kulpsuz fincanda ikram ediliyor. Levent İşanlar, 'Kahveyi bizzat kendi elimle kavurup öğütüyorum' diyor.

Kaç yıl oldu bilmiyorum bir keresinde, Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk'le gitmiştik Ayn-ı Ali Kahvehanesine. Söyleşimiz gece yarılarına kadar sürmüştü. Yaşar Nuri Öztürk'ün espirili yönünü orada görmüştüm. Şimdilerde kent dışından dostlarım geldiğinde, Ayn-ı Ali kahvesine götürüyorum ve mutlu olduklarını gözlemledikçe bende mutlu oluyorum.
 
Kahvenizi yudumladıktan sonra yakınındaki Ayn-i Ali Dede Türbesi'ne uğrayıp bir fatiha okuyabilirsiniz. Türbe kapısının üzerinde paslı bir zincir var. Size o zinciri ve Ayn-ı Ali'yi anlatacak birileri çıkar mutlaka karşınıza. Türbe hakkındaki bilgileri de Levent Bey'den alabilirsiniz.
 

Benim amacım, bir köşe yazısı ile Ayn-ı Ali'yi size anlatmak değil elbet. Benim amacım, Şehzadeler kenti Manisa'da geçmişten günümüze kalabilmiş geleneklerin korunduğu farklı bir mekan olduğunu duyurmak sadece. Bu tür mekanlar, tarihe, insana, geleneklere göreneklere, önem veren yüreği sevgisiyle dolu olanlar  tarafından korunup işletilebiliyor ancak. Levent İşanlar öyle birisi olduğu için başarıyla işletiyor Ayn-ı Ali Kahvehanesini. Soyadı da çok anlamlı Levent Bey'in İşanlar. Evet Levent Bey yaptığı işten iyi anlıyor, hemde çok iyi anlıyor.
 

Ayn-ı Ali Kahvehanesi, yüreği sevgiyle dolu olanların yeri. Her kesimden yüreği sevgiyle dolu insanların uğrak yeri olmuş sanki. Konuğunu alan gidiyor. Gitmediyseniz gidin görün derim.  Yerini bulmak zor olmaz. Önünüze gelen Manisalılara sorun on kişiden yedisi sekizi bilir mutlaka yerini. Sazın sözle buluştuğu akşamlarda oluyormuş bazen Ayn-ı Ali K ahvehanesinde.

Bu köşe daha fazlasına izin vermiyor. Uzun sözün kısası, bir akşamınızı Ayn-ı Ali Kahvehanesine ayırın, farklı bir mekanda farklı duygular içinde sultan çayını ve odun ateşinde pişirilmiş kahvenizi yudumlayın.

Başarılı işletmecileri kutlamak gerek; Bende onu yapıyorum Leven İşanlar dostumuzu yürekten kutluyorum.
 

9 Ocak 2015 Cuma

MAYA PARK


MAYA PARK


Sanırım, 2000 yılının Ocak ayıydı, yerel bir gazetede bir köşe yazısı yazmıştım, Maya Park için. Hani şu Güzelyurt Mahallesinde, İngolstadt Bulvarı ile 19 Mayıs Bulvarlarının kesişme noktasında, Statü Plus'ın tam karşısında, Kent Parka yakın güzel bir bölgede  harabe yeri gibi duran Maya Park için büyük umutlarla yazmıştım köşe yazısını. Şimdi Maya Parkın yanından her geçişimde, yüreğim sızlıyor. Böyle güzel bir alan nasıl böyle bırakılır diye üzülüyorum. Şimdi 2000 yılının ocağında yazdığım yazıyı noktasına virgülüne dokunmadan aktaracağım ve sonuna bir paragraf ekleyeceğim. Dileğim o bölgenin rahatsız edici görünümden kurtarılmasıdır.

Her şey hızla değişiyor. Değişmeyen tek şey değiştiğimiz. Bazen gerisinde, bazen içindeyiz değişimin. Değişimi ya etkiliyoruz ya da değişimden etkileniyoruz. Gelişmiş ülkeler, gelişmiş topluluklar ve gelişmiş beyinler değişimin önünde oluyorlar genellikle. Değişimi kendi çıkarlarına yönlendiriyorlar. Değişim bazen hızlanıp bazen yavaşlıyor. Manisa’da değişiyor. Manisalılar da.

Değişen Manisa’da bakkal dükkanları kapılarını kapatıyorlar ardı ardına. Sayıları giderek azalıyor. Kapanan çok sayıda bakkal  dükkanının yerini  az sayıda ancak her türlü ihtiyacımızı karşılayabildiğimiz  kimilerinin süper, kimilerinin hiper dediği büyük marketler açılıyor.  Manisa’da da bu değişimi izliyoruz.
 

Şimdi, Manisa’da MAYA PARK tartışma gündeminde. MAYA PARK  Manisa Alışveriş ve Yaşam Parkı’nın kısaltılmış şekli. Eski bir uygarlığı Mayaları da çağrıştırıyor. Hazırlanan projenin adı ATLANTİS PROJESİ. Projeyi  Dokuz Eylül Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç.Dr. Mustafa TANYELİ ve arkadaşları hazırlıyorlar. Hazırlanan proje nedeniyle Sayın TANYELİ  arada bir Manisa’ya geliyor. Manisa’da kendisiyle projeyi tartışma olanağı buluyoruz. Projenin yapılabilirliği konusunda umutlu konuşuyor. Benzer bir çok proje çalışması yaptığından  deneyimli ve birikimli olduğu görülüyor. Birde kararlılık eklenince, insanın projenin gerçekleşeceğine ilişkin umutları daha da artıyor. (Ancak şimdi umutlarımızın boşa gittiğini görüyorum)

Evet, Manisa’da  MAYA PARK doğuyor.  Kısaltılmış adı Yeni Manisa Toplu İşyeri Yapı Kooperatifleri Birliği olan İŞKOBİRLİK Maya Park’ın oluşumuna öncülük ediyor.(...) Dileriz  bu maya tutar, MAYA PARK kurulur. Maya Park sadece İŞKOBİRLK ortakları için değil, sadece Yeni Manisa için değil hatta sadece Manisa için değil tüm Ege Bölgesi için büyük bir kazanım olur. Manisa böyle büyük projelerle  adını duyuracak, böyle büyük projelerle daha hızlı biçimde kentleşecektir. (Keşke Maya Park gerçekleşebilseydi. Ve keşke ben İşkobirlik Başkanlığından ayrılmasaydım.)

Evet işte böyle 2000 yılında yani 15 yıl önce bunları yazmışım. 15 yılda büyük gelişmeler büyük değişimler olmuş ama Maya Park olduğu gibi yerinde saymış. "Maya Park ne oldu?" diye soranlar oluyor arada bir. Merak edenler sorularının yanıtlarını bu yazı içinde bulabilirler diye düşünüyorum. Yaşanılan soruna çözüm bulunur elbet. Yeter ki, sorunu çözmek isteyelim ve bir araya gelelim. Tüm tarafları mutlu edecek bir sonuca varabiliriz. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın.  Zaten işimiz de bu: yaşanılan sorunlara çözüm ve proje üretmek. İçinde ve başında olduğum hiç bir proje yarım kalmadı.  Daha da gecikmeyelim ne olur. Bir araya gelelim ve yeni bir çözüm üretelim. Gelecek kuşaklar bizi yarım kalmış, harabeye dönüşmüş yapılarla değil, tamamlanmış projelerle ansınlar...
 


                                    

5 Ocak 2015 Pazartesi

CEHALET

En büyük düşmanımız cehalet.
Cehaleti yenmeden, ne kişinin ne de ülkenin esenliğe çıkmasına olanağı yok.
Cehaletle, sefaletle mücadeleyi gündemin alt sıralarına öteledikçe, yuvarlanan kartopu gibi büyüdüğü, günümüzü ve önümüzü kararttığı görülüyor...
  “On altı yaşında ölüyor, altmış yaşında gömülüyoruz.” diyor, Doğan Cüceloğlu “Savaşçı” isimli kitabının bir yerinde. Öğrenmenin bitmesini ölmek anlamına kullanıyor Sayın Cüceloğlu. Anlamlı ve coşkulu bir yaşamın, ön koşulu sürekli öğrenmek. İnsan öğrendikçe yaşar. Yaşamak salt soluk almak değil. Yaşamak salt yemek içmek de değil. İnsanın yaşadığının göstergesi,  öğrenmek ve öğrendiğini eyleme dönüştürmektir. Bu açıdan baktığımızda çevremizde gerçekten yaşayan, anlamlı ve coşkulu bir yaşam sürdüren insanların azlığını görürüz. İşte o zaman yüreğimize yalnızlığın acısı çöker. Ölüler kalabalığı içinde yalnızlığı yaşamaya başlarız.
 Cahilliğimizi nasıl aşacağız? Cahilliğimizi okumadan aşabilir miyiz? Cahilliği okumadan, ancak anlayarak okumadan aşamayacağımızı biliyoruz. Çoğu insan anlamak için değil, ezberlemek için okuyor. Ezberlediği bilgilerin çoğu da hayatta hiç işine yaramıyor. Nasıl okuyacağız? Elbet planlı ve amacımıza uygun biçimde okuyacağız. Beynimizi gereksiz bilgilerle doldurmak, zamanımızı boşa harcamak için değil, beynimizi geliştirmek, yararlı bilgiler edinmek, daha doğrusu bilgi edinmeyi öğrenmek  için okuyacağız.
 Son günlerde okumayan bir toplum olduğumuzun sıkça yinelendiğine tanık oluyoruz. Evet okumuyoruz. Basılan kitap sayılarına bakın, Sürekli artan nüfusumuzla karşılaştırın. Bu konuda fazla söze gerek yok. Okumuyoruz. Okumadığımız için de cahil kalıyoruz. Büyüyen cahilliği yenemiyoruz. Cahil kaldığımız için de sıkıntılarımız sorunlarımız kartopu gibi büyürken, gerekli çözümleri üretemiyoruz. Bugünle uğraşmaktan geleceğe bakamıyoruz.
 Televizyonların bir çoğunun içeriksiz havadan sudan  kof içi boş programlar yaptığını görüyoruz. Halkın öyle programları izleyeceğini düşündükleri için öyle yapıyorlar. İzlenen programlar, belgeseller değil. Eğitim programları değil. İzlenen programlar dedi kodu ve bol paralı yarışma programları. Halkın izleyeceğini bilseler, daha güzel programlar yapmazlar mı? Elbet yaparlar. Düşünün bir kez, hep birlikte bir karar alsak, dedikoduların gündeme getirildiği  zaman öldürmekten başa işe yaramayan programları izlemesek. İzlenmeyen bu programları sürdürebilirler mi? Sürdüremezler...
 Ülke olarak, yeni bir atılıma, yeni bir seferberliğe ihtiyacımız var. Düşünen, sorgulayan, üreten insana ihtiyacımız var. Yeni özgür etkin yurttaşı ortaya çıkarmak için, seferberlik ilan edilmeli. Eğitim sistemimiz bunun için yeni baştan düzenlenmeli. Bunu başarmak içinde birleşebileceğimiz ortak paydaları çoğaltmamız gerekiyor. Ancak insanlarımız birleşmek için değil ayrılıkları derinleştirmek için, nedenler üretme hastalığından bir türlü kurtarılamıyor. Tek bildiğimiz konu, marifet göstereceğimiz yerde mazeret üretmek. Mazeret üretmede üstümüze yok.
 Yetişkinler, özellikle ana babalar eğitimden geçirilmeli. Eğitim, sürekli hale getirilmeli. Eğitim yaşam boyu kesintisiz olmalı.  Cehalet aşmamız gereken bir sorun olarak önümüzde duruyor. Cehaleti yenmek için, birlikte olmamız ulusal dayanışma yapmamız, seferberlik ilan etmemiz  gerekiyor. E, haydi o zaman, daha ne bekliyoruz ki... 


                                                                       

26 Aralık 2014 Cuma

Yeni bir yıla yeni umutlarla girmeye hazırlanıyoruz. 


Yeni bir yıla yeni umutlarla girmeye hazırlanıyoruz. Umutları körükleyen büyüten bir seçim yapılacak yeni yılda. Yeni yıl, seçim yılı olacak bir anlamda.  Yeni yıl neler getirecek hep birlikte göreceğiz. 

Cuma günleri bu köşede yazıyorum, aynı gün Radyo Hiraş'ta Manisa'da Yaşam Programını yapıyoruz Sayın Rıfat Uygur'la birlikte.  Radyo Programını köşe yazısı ile başlatıyoruz. Bu yazım yeni yılla ilgili olduğu için Sayın Uygur'la elbet yeni yılı da konuşacağız bugün. Yazılarımda da, katıldığım programda da ne germek nede gerilmek istiyorum. Güler yüzlü yazılar ve güler yüzlü programlar yapmak istiyorum. Buna hepimizin ihtiyacının olduğunu düşünüyorum. Germek ve gerilmek istiyorsanız binlerce haklı neden bulabilirsiniz. Ancak gerilmek insanı huzursuz ediyor; Mücadele gücünü azaltıyor. Germeyin gerilmeyin. Yeterince gerildik zaten.

Yazılarımda bir gün geçmişin gizemine, bir gün günümüzün gerçeklerine, bir gün geleceğin düşünü kurmaya yöneliyorum.  Geçmişe ve geleceğe ilişkin kurgular yapmaya çalışıyorum.  Yazmayı seviyorum. Aslında sevdiğim yazmak değil. Sevdiğim paylaşmak. Yazarak düşüncelerimi paylaşabildiğim için yazıyorum.  İnsanın okunduğunu düşündükçe yazma isteği artarmış. Benim de öyle oluyor.

“Yazacak konu bulmakta güçlük çekmiyor musun?” diye soruyorlar. Manisa’da yazacak konu bulmakta zorluk çekilir mi hiç. Nereye baksan karşına yazacak bir konu çıkıyor. Bazı konular var ki, her gün yazsanız olur. Örneğin çöp sorunu diyelim. 20 yıldır yazıyorum. Örneğin kent içi ulaşım ve otopark sorunu diyelim. Kentsel yenileme diyelim. Turizm diyelim. Eğitim diyelim. Bu konularda her gün yazı yazılabilir. Bu konuda yazdıklarımız öyle uzun anlaşılmaz da olmuyor. Manisa’nın Şahin Deresi ağzında bulunan  çöplüğün, fitili ateşlenmiş patlamayı bekleyen bir bomba gibi durduğunu söylediğinizde, yalan diyen, sorun yok diyen birisi çıkabilir mi ortaya?  Çöp, metan gazı üretiyor diyoruz. Her gün yangın çıkabilir diyoruz. Yangın çıkıyor. Hele bir yaz gelsin sıcaklar başlasın, çıkan yangınlar Spil dağını tehdit etmeye başlar yine. Çöplük bizim “alışılmış çaresizliğimiz” oldu.  Sanırım 1994 yılıydı, İstanbul’da Hekimbaşı çöplüğü patlamış 45 yurttaşımız çöp yığınları altında can vermişti. Şahin Deresi Çöplüğü de bir gün patlayıp çevresindeki mahalleleri çöp yığınları altında bırakabilir. Şahin Deresi Çöplüğü de önlem alınmazsa yurttaşlarımıza mezar olabilir.  İşte size bir konu. Her gün yazsanız olur. Kentimiz de yazılacak o kadar konu var ki, biz konu bulmakta zorlanmıyoruz. Hangisini yazacağımızı seçmekte zorlanıyoruz. Ülkemizin batısındaki Manisa’nın bazı mahallelerinde yaşayanların %17'si okuma yazma bilmiyor, diyerek yeni bir yazıya başlanabilir hemen. Bu mahallelerde okuma yazma seferberliği başlatılmalıdır diye öneri de getirilebilir.

İşimizin sadece yazmakla sınırlı olmadığını, yazdıklarımızın etkilerini de izlemek zorunda olduğumuzu da düşünüyorum. Manisa'nın turizme açılması sürekli olarak gündemde kalsın istediğim için, hemen hemen her yazımda, yaptığım her programda konuyu gündeme getiriyorum.
 

2015 yılı seçim yılı olacak. Hemen hergün politika konuşulacak. Biz Manisa'da genelden çok yereli düşünmeliyiz, yereli konuşmalıyız ve yereli yazmalıyız diye düşünüyorum.  Yaşadığımız kentin sorunlarına çözümler üretilmesi süreçlerinin içinde olmalıyız. Yaşadığımız kenti korumalıyız. Elimizde olanların değerini bilelim. Ne başka bir Manisa var, nede başka bir Türkiye var.



 
back to top