Yeni Kooperatifimiz CEMRE KONUT

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatifinin imzaları atıldı

CEMRE KONUT / LALE KULE

1+1 Küçük Konut, Büyük Rahatlık

CEMRE KONUT / LALE KULE

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatif toplantısından görüntüler

CEMRE KONUT / LALE KULE

Hedef Kilitlendi

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Mekanda yolculuk sağlayan bir kültür ve turizm projesidir

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Üye Kayıtlarımız Başlamıştır

OBASYA Projesi Yuntdağlarında kurulacaktır.

19 Haziran 2014 Perşembe

EĞİTİM ŞART


EĞİTİM ŞART

Sorunların kökeninde ekonomik yetmezliğin olduğu söylenir genellikle. Bu genelleme kökten yanlış. Yaşanılan sorunların kökeninde,  ekonomik yetmezlikten çok,  insan yetmezliği var. Asılında ekonomik yetmezliğin kökeninde de insan yetmezliği yatıyor. Bu yetmezlik sayısal yetmezlik değil elbet.  Maşallah, insan kaynağımız sayı olarak az değil. Ancak, nitelikli insan gücümüz, girişimci insan gücümüz, düşünen, düşünce üreten, soran sorgulayan insan gücümüz, geleceği kavrayabilen  insan gücümüz  yeterli değil.  Girişimci, önder insan gücümüz yeterli değil.  Sorun, nitelikli insan sorunu. Bu sorun elbet eğitimle aşılacak. Başka yolu yok. Eğitim gerçekten şart.  


Yılların getirdiği kötü alışkanlıkları aşmak kolay olmuyor. Örneğin, zamanı akılcı kullanmayı öğrenemiyoruz bir türlü. Zamanı çok savurganca çok hovardaca kullanıyoruz. Hiçbir toplantı zamanında başlatılamıyor. Zamanı akılcı kullanamayanlar, parayı da, başka kaynakları da akılcı kullanamıyorlar. Kaynakları akılcı kullanamadığımız değerini bilmediğimiz gibi, sınırlı yetişmiş insan kaynağımızın da değerini bilmiyoruz.

Sorun insan sorunu demiştim. Gerçekten öyle, insanlar, ortak sorunların çözümünde ortaklaşa çalışmaktan uzaklaşıyorlar.  Her konuda insanları toparlayabilecek, birlikte çalıştırabilecek, aynı hedefe yönlendirebilecek lider insan sayısı parmakla gösterilecek kadar az.  “Arkadan gelenlerin önü açılmadığı için, lider yetiştirilemiyor.”  savının da haklı bir yönü yok. Lider özellikleri olan insan kendi yolunu kendisi açar. Önünü tıkayanları aşar geçer. Eğer bunu başaramıyorsa zaten lider özelliği yok demektir. Biz toplum olarak, marifet göstermek zorunda olduğumuz her yerde mazeret üretiyoruz. Mazeret üretmede üstümüze yok. İşler mi aksıyor? “Para yok” de çık işin içinden. Ya da, “mevzuat izin vermiyor.” de. Yıllardır böyle yapılmıyor mu?


Liderlik önemli, hem de çok önemli. Liderliği yazmak istiyordum. ancak, ben henüz konuya giremedim.  Yönetici iyiyse sonuç iyi. Yönetici kötüyse sonuç kötü. Başarı ya da başarısızlık sistemden kaynaklanmıyor. Başarı ya da başarısızlık yöneticiden kaynaklanıyor. Başarının da başarısızlığın da tek sahibi yöneticidir.

 

1974 yılından bu yana kooperatifçiliğin içindeyim. Hem kırsal hem kentsel kooperatiflerde yöneticilik yaptım. Fırsat buldukça, düşüncelerimi, birikimlerimi kamuoyu ile paylaşmaya çalıştım. Yazdım. Konuştum. 1996 yılında yazdığım Kent Kooperatifçisinin Kitabı’nda,  Yeni Manisa Projesi’nden yola çıkarak, kent kooperatifçiliğine ilişkin düşüncelerimi aktarmaya çalıştım. Altını çizerek ve yürekten inanarak söylüyorum. Başarı ne yasada ne parada. Başarı insanda...

 

Zaman zaman başarılı firmalar, dernekler, kooperatifçiler ortaya çıkıyor. Başarılı kuruluşların özelliklerini gözlemeye çalıştım. “Başarılı yönetici kimdir?” sorusuna yanıt aramaya çalıştım.

Başarılı yönetici:

-          Açık sözlü geniş görüşlü olur.

-          Toplum sorunlarını çözmek için çalışmaktan,  topluma yardımcı olmaktan zevk duyar.

-          Davranışları tutarlı, önyargısız, özverili ve haktanır olur.

-          Olayları izler, yorumlar, doğru karar verir.

-          Toplum çıkarlarını kendi kişisel çıkarlarının üstünde tutar.

-          Başarılara hiçbir zaman kendisi sahip çıkmaz.

-          Yönetici olmanın sağladığı olanakları kendisi  için kullanmaz.

-          Gerektiğinde özür dilemeyi ve teşekkür etmeyi bilir.

-          Yeniliklere açık olur.

-          Düşündüklerini açıklamasını, toplumu etkilemesini bilir.

-          Demokratik kurallara saygılıdır.

-          Kin ve nefreti yüreğini yük etmez.

-          Sabırlı, soğukkanlı, hoşgörülü olur.

-          “Ben” demez, “biz” der.  “Yaptım, başardım.” demez . “Yaptık, başardık.” der. “Yapınız” demez. “Yapalım” der.

-          İşleri zorla, baskıyla değil, çevresinin sevgisini kazanarak, özendirerek yaptırır.

-          Ortaklar ve çalışanlar  arasında kaynaşmayı, giderek güçlenen dayanışmayı sağlar.
 

 

Başarılı bir önder, insanı, doğayı,seven, sevdiği için sevilen, çevresine değer veren, sayan ve sayılan kişidir. Ve başarılı bir önder, ilkel insanın didiştiğini uygar insanın uzlaştığını bilir. Önder didişmez uzlaşır...

 


 


 

12 Haziran 2014 Perşembe

İYİLER VE KÖTÜLER


İYİLER VE KÖTÜLER

İyiler ve kötüleri yazayım dedim bugün. Yoksa, İndirilen bayrağımızı, Basılan Musul Başkonsolosluğumuzu mu  yazmalıyız. Komşularımızla  "sıfır sorun" diye başlanıp, "sırf sorun" olan ilişkilerimizi de  yazabilirdim. Sonra bunları yazan çok olur diye düşündüm ve devam ettim. Başlayınca da bırakamadım. Ancak, yazdığım bir köşe yazısından çok bir "deneme" oldu sanki. 


İnsanları, iyiler ve kötüler yada  namuslular ve namussuzlar şeklindeki ikiye ayırmak yapılabilecek en güzel ve gerçekçi ayırmadır bence.  İyiler ve kötüler, namuslular ve namussuzlar vardır sadece. Namuslular namussuzlar deyince hemen İsmet İnönü'nün "Bir memlekette, namuslular namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur." sözü gelir aklıma. İyiler, ölçer biçer adımını düşünerek atar, kötülerin gözü karadır. Kırar döker öldürür.  İyiler suskundur, kötüler bağırgan ve saldırgan olur. İyiler çoğunluktadır, kötüler azınlıkta, ne var ki, kötülerin sayısı azdır ama sesleri gür çıkar. İyiler kendilerine ve topluma yarar sağlamaya çalışırken, kötüler zarar verir. Ancak, yasa karşısında iyiler ve kötüler eşittir.

Toplum geliştikçe kötülerin sayısı azalır. İyiler ve kötüler dediğimde benim aklıma insanın çevreyle olan ilişkisi gelir. İyi bir çevre de kötü bir kuşak, kötü bir çevrede iyi bir kuşak zor yetişir. Çevre ve toplum etkileşim içindedir. Kötü bir çevrede etik ve estetik çöküntü olur. İyi bir çevre, etik ve estetiğin geliştiği çevredir. Öğrenelim artık, gelişme, demirle, betonla, yolla, köprüyle, yapıyla değil insanla olur. Yapılacak iş insanı eğitmektir. İnsanın gelişmediği yerde gelişmeden söz edilemez. Yapılarla ve yollarla gelişme olsaydı, Arap Emirlikleri en gelişmiş toplumlar olurdu. İnsanlar birbirini öldürmezdi.


İyilerin arasında bir kötü insan, güzel bir yemeğe düşen sinek etkisi uyandırır bende. Sineği tutar atarsınız da, kötü  insanı insan sayıldığı için bu kütü insandır diye tutup atamazsınız. Kötüler çoğunlukta olduğunda iyileri atarda, iyiler çoğunlukta olduğunda kötüleri atamaz. İyiyle kötünün farkı buradadır işte.  Kötülük yapamamaları iyiliklerindendir. Kötü insan demek yerine pislik demenin daha çok yakıştığını düşünüyorum. Kötüler genellikle cahildirler. Her cahil kötüdür
diyemeyiz. Benim sözünü ettiğim pislikler, pişmiş aşa su katanlardır; tekere çomak sokanlardır; önüne gelene kara çalanlardır; onun bunun dedikodusunu yapanlardır; oyun bozanlardır.  Ne yazık ki çevremizde az da olsa pislikler var. Pislik biriyle aynı ortamda bulunmak gerer insanı.  Aynı salonda aynı havayı solumak zorunda olduğunuza öfkelenirsiniz. İyilere olan saygınız gereği susmaya çalışırsınız. O pislik etmeye konuşmaya devam ettikçe, sağlıklı düşünemez olursunuz. Kan beyinize sıçrar. Pislik olansa, pişkin, pişkin sırıtır sadece. Sizi üzdüğünün, gerdiğinin farkına vardıkça da mutluluğu artar. Kimse pisliğe bulaşmak istemediğinden pislikle uğraşmak size kalır. Toplantının keyfi kaçmıştır artık. Keyfi kaçan toplantılar sıcak Haziran ayında olur genellikle. Haziran ayı kooperatiflerin genel kurullarının yapıldığı aydır çünkü...


İnsanlarımız soran sorgulayan araştıran insanlar olsun isteriz. Bilgeliğin anahtarı soru sormaktır. İyi yurttaş, soran sorgulayan katılan yurttaştır. Soru sorulmasını ve sorulara cevap vermeyi severim. Sevmediğim, sataşmadır, çamur atmadır, yoksa öneri getirene, anlamak için soru sorana kurban olayım.  İyi demokrasiler iyi yurttaşlarla olur. İyi yurttaş olmak ve sorup sorgulamak, dönen tekere çomak sokmak, yapılanı engellemek değildir elbet... Çok sevdiğim arada bir paylaştığım, güzel bir söz vardır: "Büyük beyinler fikirleri, orta beyinler olayları, küçük beyinler kişileri konuşur."  Fikirleri tartışana düşünce ve proje üretene, insanın ufkunu genişleten büyük beyinlere insanın kurban olası gelir. Büyük beyinler, keşifler yaparlar, toplumun ufkunu açarlar, yeni projeler üretirler. İyiler yapar kötüler yıkar. Dünya durdukça yaşam sürdükçe iyiler de olacaktır kötülerde. Yapılması gereken insanların eğitilmesi, iyilerin çoğalması, örgütlenmesi ve kötülere karşı durmasıdır. Allah hepimizi kötülerden ve kötülüklerden korusun...
 
 
 
 



 

5 Haziran 2014 Perşembe

MANİSA TARZANI


MANİSA TARZANI

 
31 Mayıs -5 Haziran tarihleri arasında Manisa Tarzanı Çevre Günlerinde Manisa Tarzanı'nı andık, anlattık, anlamaya çalıştık.  31 Mayıs'da mezarı başında buluştuk. Yoğun bir katılım vardı.

2 Haziran Pazartesi günü, Sıradışı Bir Adam Manisa Tarzanı başlıklı bir konuşma yaptım, Kültür Sitesi lale Salonunda. Az sayıda büyük, çok sayıda küçük öğrenci vardı. Gelen büyükler içindeki çocuğun sesine kulak verenlerdi. Gelen küçüklerin içindeyse büyük bir dev vardı... Hayranım ben o küçüklerin içindeki deve... Büyüklerin içindeki çocuk, küçüklerin içiindeki dev hep öne çıkarılmalı. Sıradışı insanlar, küçükken içindeki devi, büyüdüğünde içindeki çocuğu yaşatmayı bilenlerden çıkıyor... Tarzan sıradışı bir adamda onun için adı ve anısı yaşatılıyor...

Bu yıl dile getirdiğim öneri, Manisa'da bir Manisa Tarzanı Evi yapılmasıydı. Bu öneriyi her ortamda dillendirmeliyiz. Kentimize bir Manisa Tarzanı Evi yapılmalı. İstiklal Madalyasını fotoğraflarını bulup koymalıyız o eve; Hakkında yapılan filmleri, belgeselleri, yazılan kitapları koymalıyız.  

Tanımak isteyenler için yaşam öyküsünü özetlemek iistiyorum:

“Manisa Tarzanı” adıyla üne kavuşan Ahmeddin Carlak 1899 yılında, o dönemde Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde kalan, Irak’da ki, Samarra kentinde doğdu. Birinci Dünya Savaşına ve Kurtuluş Savaşına katıldı. Gösterdiği yararlılıklar nedeniyle İstiklal Madalyası ile ödüllendirildi. Cumhuriyet Dönemi başlarında  Manisa’ya geldi. Belediyede bahçıvan yardımcılığı görevini üstlendi. Ağaç dikmeyi kutsal bir görev sayarak, Manisa’yı yeşillendirmek için var gücüyle çalıştı. Yaz kış sadece siyah bir şortla ve ayağında lastik bir pabuçla kentin sokaklarında, kendi diktiği ve evlatlarım dediği ağaçların arasında dolaştı. Uzun saç ve sakalı, farklı görünümü ve kişiliği ile Manisalıların sevgilisi oldu. Manisalı kızlara, kente gelen sanatçılara çiçek sunan ilk oydu.

Manisa Dağcılık Kulübü üyesi genç arkadaşlarıyla Ağrı, Cilo, Demirkazık, dağlarına tırmandı.  Gittiği her yerde büyük ilgi gördü. Manisa dışında başka bir yerde yaşamayı hiç düşünmedi. Sinema tutkunuydu. Okumayı severdi. Yeniliklere açıktı.  .

Manisa Tarzanı 31 Mayıs 1963 tarihinde gözlerini yaşama yumdu.  Görkemli bir cenaze töreniyle çok sevdiği Manisa’da toprağa verildi.

Manisa Tarzanı doğa ve ağaç sevgisinin simgesi, çevreciliğin önderi olarak iz bıraktı. Anısına kitaplar, makaleler, şiirler yazıldı; Manisa’ya anıtları dikildi; filmi çevrildi. Manisa  O’nu hiç unutmadı, unutmayacak. Adı ve anısı hep yaşayacak.
 


Manisa Tarzanı Evi'ni hep birlikte kuralım. 2015 yılında yapacağımız Manisa Tarzanı ve Çevre Günlerinde açılışını bile yapabiliriz Manisa Tarzanı Evi'nin. Büyükşehir Belediyemiz,  yada Şehzadeler ve Yunusemre Belediyelerimizden birisi bu görevi yüklenebilir. Biliyorsunuz; Es geçileni iş edinene Tarzan diyoruz. Tarzan Evi'ni es geçmeyelim...
 
 

2 Haziran 2014 Pazartesi

31 MAYIS 5 HAZİRAN - MANİSA TARZANI VE ÇEVRE GÜNLERİ KAPSAMINDA ETKİNLİĞİMİZ

2 HAZİRAN PAZARTESİ GÜNÜ

SAAT 14.00'DE

KÜLTÜR SİTESİ LALE SALONUNDA MANİSA TARZANIMIZI ANACAĞIZ.



     TÜM TARZAN VE DOĞA DOSTLARINI ÖZELİKLE YARINLARIN GÜVENCESİ GENÇLERİMİZİ BEKLİYORUZ...

29 Mayıs 2014 Perşembe

MANİSA TARZANI


MANİSA TARZANI

Manisa Tarzanı'mızı 31 Mayıs 5 Haziran tarihleri arasında düzenlenen "Manisa Tarzanı Çevre Günleri" etkinliği ile anıyor, adını ve anısını yaşatmaya çalışıyoruz.

Manisa Tarzanı adı ve anısı yaşatılmaya değer bir insan. Manisa Tarzanı için, bir tanımlama yapmıştım. yaptığım tanımlamayı sürekli yinelemekten keyif alıyorum. Tarzan kime denir? Sorusuna kısa bir yanıt oluşturduk: Tarzan es geçileni iş edinen kişiye denir. Yeşillendirme es geçilirken, Ahmeddin Carlak iş edinmiş ve Manisa Tarzanı olmuş. Yaşadığımız Dünyada,  bırakın Dünya'yı yakın çevremizde o kadar çok es geçilen iş var ki, birini de siz iş edinin ve o konunun Tarzanı olun. Çevre Tarzanı olun. Eğitim Tarzanı olun. Sosyalleşme Tarzanı olun. Barışın, Dostluğun, Kardeşliğin İşbirliği ve Dayanışmanın Tarzanı olun. Bakın çevrenizi es geçileni iş edinin Tarzan olun, sizinde adınız ve anınız yaşatılsın...
 
 


Manisa Tarzanı'mızın adını ve anısını yaşatmak için, araştıran öğrenen öğrendiklerini paylaşan dostlarımız var. Hakkı Avan, Bedriye, Haydar Aksakal kardeşler Tarzan üzerine yazmayı iş edinmişler. Aslında onlar da bir Tarzan, yaşadıkları bu kenti ve kentinin insanlarını tanıtmaya çalışıyorlar...

“Manisa Tarzanı” adıyla üne kavuşan Ahmeddin Carlak 1899 yılında, o dönemde Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde kalan, Irak’da ki, Samarra kentinde doğdu. Birinci Dünya Savaşına ve Kurtuluş Savaşına katıldı. Gösterdiği yararlılıklar nedeniyle İstiklal Madalyası ile ödüllendirildi.

Cumhuriyet Dönemi başlarında  Manisa’ya geldi. Belediyede bahçıvan yardımcılığı görevini üstlendi. Ağaç dikmeyi kutsal bir görev sayarak, Hayatını Manisa’nın yeşillendirilmesine adadı ve var gücüyle çalıştı. Dürüstlüğü, çalışkan olmayı her şeyin üstünde tuttu. Yaz kış sadece siyah bir şortla ve ayağında lastik bir pabuçla kentin sokaklarında, kendi diktiği ve evlatlarım dediği ağaçların arasında dolaştı. Uzun saç ve sakalı, farklı görünümü ve kişiliği ile Manisalıların sevgilisi oldu. Manisalı kızlara, kente gelen sanatçılara çiçek sunan ilk oydu.  Bir spor adamıydı; yaşamıyla gençlere örnek olmuştu. Manisa Dağcılık Kulübü üyesi genç arkadaşlarıyla Ağrı, Cilo, Demirkazık, dağlarına tırmandı.  Gittiği her yerde büyük ilgi gördü. Manisa dışında başka bir yerde yaşamayı hiç düşünmedi. Sinema tutkunuydu. Okumayı severdi. Yeniliklere açıktı. 

Görkemli Sipil Dağında, Topkale’deki kulübesinde yalnız yaşadı; ne yatağı, ne yorganı vardı. Yaz kış soğuk suyla yıkanırdı.  Saç ve sakalını özenle tarar, kendi eliyle çiçeklerden yaptığı güzel kokular sürer, ulusal bayramlara göğsüne bağladığı palmiye yaprağı üzerine İstiklal Madalyasını takarak katılırdı. Bundan büyük bir gurur ve sevinç duyardı.

Manisa Tarzanı 31 Mayıs 1963 tarihinde gözlerini yaşama yumdu.  Görkemli bir cenaze töreniyle çok sevdiği Manisa’da toprağa verildi.
 


Manisa Tarzanı doğa ve ağaç sevgisinin simgesi, çevreciliğin önderi olarak iz bıraktı. Anısına kitaplar, makaleler, şiirler yazıldı; Manisa’ya anıtları dikildi; Derleğim yaşam öyküsünden yararlanılarak filmi çevrildi. Manisa  O’nu hiç unutmadı, unutmayacak. Adı ve anısı hep yaşayacak.
 
 

22 Mayıs 2014 Perşembe

İŞİMİZE BAKALIM


 

 

İŞİMİZE BAKALIM

Hayat devam ediyor.
Acımız ne kadar büyük olursa olsun
İşlerimizi ötelemenin gerekçesi olamaz.
Yas tutalım ama pas tutmayalım.
Yüreğimize taş basıp çalışalım.
Şimdi ağlama vakti değil daha çok çalışma vaktidir.
Unutmayalım "İşleyen demir ışıldar"
Yaşadığımız kaza için yıllar önce yaşananları örnek gösterme yerine,
aldığımız önlemlerle yaptığımız atılımlarla biz örnek gösterilmeliyiz.

Ağlamayı bırakıp, Biz nerede hata yaptık sorusuna yanıt aramalıyız.
Biz nerede hata yaptık?
millet olarak bu sorunun yanıtını arayıp bulmalıyız.
Kimileri ulus kimileri millet diyor.
Hiç fark etmez.
Atatürk, milleti şöyle tanımlamaktadır:
“Bir insan topluluğunun millet sayılabilmesi için,
zengin bir hatıra mirasına,
birlikte yaşamak hususunda ortak istekte samimî olmaya,
sahip olunan mirasın korunmasını
birlikte sürdürebilmek konusunda iradelerin ortak bulunmasına,
gelecekte gerçekleştirilecek programın aynı olmasına,
birlikte sevinmiş, birlikte aynı ümitleri beslemiş olmaya ihtiyaç vardır,
işte bu ana şartları taşıyan bir insan topluluğu millet sayılır”.
Biz aynı ulusun yada aynı milletin fertleriyiz.
Ulus
 ya da Millet, aynı topraklar üzerinde yaşayan,
aralarında dil, tarih, ülkü, duygu,
gelenek ve görenek birliği olan insanların oluşturduğu tasada ve kıvançta birlik olabilen topluluktur.

Kendi kendimize bir kez daha soralım;
Tasa da ve kıvançta birlik olabiliyor muyuz?
Birlikte üzülüp birlikte sevinebiliyor muyuz?
Birimizin üzüntüsü diğerimizin sevinci oluyorsa,
Birimizin eksikliğini diğerimiz fırsat olarak görüyorsa;
Ve insanlar birbirlerinin eksiklerini araştıran duruma gelmişse;
bu durum en az 301 yurttaşımızın maden ocağında can vermesi kadar acıdır.
Birlikte üzülemiyor ve birlikte sevinemiyorsak büyük bir sorun var demektir.

Kömür ocağında 301 yurttaşımızı yitirdik.
İLO sözleşmesini kabul etmemişiz.
"Bizden öncekilerde kabul etmemiş" demek, beklenen yanıt olamaz.
Öğrenciye kopya çekerken yakalayan öğretmene
öğrencinin  "Ahmet de çekiyor hocam" şeklinde demesi kadar çocukça olur...
Türkeye 19 yıldır Uluslararası Çalışma Örgütü ILO'nun,
 "Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesini" imzalamıyor.

1995 yılında yürürlüğe giren ve 28 ülkenin imzaladığı yükümlülüklerden bazılarını hatırlatmakta ve hatırlatmakta yarar var:

* Yerin altındaki tüm kişilerin isimlerinin ve konumlarının bilinmesi için bir sistem kurulmalı.

* Yeraltındaki iş yerlerinin tümünden iki çıkış sağlanmalı.
* Yangınların başlaması ve yayılmasıyla patlamaları önleyecek, tedbir ve önlemler alınmalı.
* İşveren, tüm endüstriyel ve doğal afetler için acil müdahale planı hazırlamalı.
* 24 maddeden oluşan sözleşme, hükümetleri de teknik kılavuzların hazırlanması, denetimlerin düzenlenmesi ve kazaların etkili soruşturulmasıyla yükümlü tutuyor.
Anlaşma imzalanmış olsaydı, ILO Türkiy'deki tüm madenlerde denetim yetkisine sahip olacaktı.
Ve de 301 insanımız ölmeyecekti.
Eğer, kendimizi gelişmiş Dünya'nın bir parçası olarak görüyorsak, denetimden korkmamalıyız..
Gerekli tüm önlemleri alırız.
Her madende mutlaka yeteri kadar YAŞAM ODASI bulunmasını şart koşmalıyız.
Her madenciye, çalışmayan paslanmış maskeler verme yerine, çalışanını vermeli ve kolayca ulaşabileceği yerlerde yedeklerini bulundurmalıyız. Maskeler çalışsaydı ve yedeklerine kolayca ulaşabilselerdi, madencilerim ölmeyecekti.

Hadi imzalayalım o zaman 1995 yılında yürürlüğe giren
İLO'nun "Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi"ni.
Yararsız çekişmelerin kısır döngüsüne düşmeden yapalım bunu.
Tasada ve kıvançta bir olabileceğimizi gösterelim.
Yas tutalım ama pas tutmayalım.
İnsanlarımız ölmesin insanca yaşasın diye daha çok çalışalım.
13 Mayıs Madencilerimiz Anma Günü olsun.
Hatta Mayıs ayının ikinci haftasın Madenciler Haftası yapalım.
Ve de, İLO sözleşmesini 20 yıl sonra da olsa ONAYLAYALIM...
 
 

 





 

 



15 Mayıs 2014 Perşembe

KÖMÜR KARASI


KÖMÜR KARASI

Kömür karası, ekmek parası.
Kömür karası yürek yarası.
Gözlerimde yaş yok, yüreğim kanıyor.

Önlem almıyoruz ölene ağlıyoruz.
İlkellik işte bu,
Neresi gelişmişlik bunun?
Gelişmiş ülkeler arasına katılmıştık
Avrupa düzeyine çıkmıştık hani
İnsan yaşamına önem veriyorduk
Önlemleri önceden alıyorduk hani
Seçimden seçime
Ve topluca öldüğünde hatırlanan halkım
Maden ocaklarına diri diri  gömülen halkım
Ölenlerin içinde bıyığı terlememiş çocuklar var.
Ölenlerin içinde
Ç ocuğu dışarıda bekleyen babalar var.
Toprağın altına ölürsem öleyim
Yeter ki eve ekmek götüreyim diyenler var.

Önlem almıyoruz.
Ölene ağlıyoruz
İlkellik işte bu

Madende ölenler bir kere öldüler
Geride kalanlar öksüzler ve dul kalanlar ve analar
Her gün binlerce kez ölecekler.
Ve yine maden ocağına girmeyi
Tek çare olarak görecekler.

Kömürün başkenti Soma
Taş gibi oturdun yüreğime
Şimdi ölümün adı Soma
Yapılması gereken ulusça ağlamak değil
Yapılması gereken önlem almaktır.

Madende ölmeyi kader görenler var.
Ne kaderi be, bozuk düzen bu
Yoksulluk kader olur mu hiç
Kömür madeninde kömüre dönüşmek,
Kader olur mu?

Şimdi karanlık kömür ocağını
Ve kara kömürü düşünüyorum.
Torba torba dağıtılan kömürler
geçiyor gözümün önünden
Şimdi kara kömürü düşünüyorum
Gözlerim kapılı
Kömür olmuş emekçileri görüyorum.
Ağlamayacağım direniyorum
Yapmamız gereken ağlamak değil,
Yapmazı gereken önlem almaktır
Önlem almayanları sorgulamaktır.

Siz kömür ocağında bir kere öldünüz
Biz hayat ocağında binlerce kez ölüyoruz.

Ayakkabılarımı çıkarayım sedye kirlenmesin diyor
Benim ezilmiş madencim,
Biz sen ölme diyerek önlem alamıyoruz.
Sedyeler varsın kirlensin
Yeter ki sen ölme...







30 Nisan 2014 Çarşamba

MANİSA'DA KÜLTÜR TURİZM


MANİSA'DA KÜLTÜR TURİZM


Ege Derneği tarafından, Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifi'nin iştirakçi kurum olarak katılımıyla uygulanan "Manisa Kültür Turizmi Paydaş Analizi ve Strateji Önerileri" Projesi  Zafer Kalkınma Ajansı'nın desteği ile yapılıyor. Proje kapsamında 26 Nisan 2014 tarihinde "Manisa Tanıtım Turu" düzenlendi.  Proje Danışmanı Hakkı Avan'ın rehberliğinde yapılan kültür turu ile Manisa'yı yeniden tanıma ve unuttuklarımızı anımsama fırsatı bulduk.  Turun güzel yanı, bir çok Manisalı yazarı, sanatçıyı ve kültür sanat dostunu bir araya getirmiş olmasıydı. Balıkesir'e taşınan Yazar Halil Şahan da tura katılmak iiçin gelmişti Manisa'ya. Yusuf Atılgan'ın kendisine yazdığı mektupları ve anılarını Yusuf Atılgan , Sevgili Halil Kardeş, Köye Mektuplar adını verdiği bir kitapta toplamış Halil Şahan turda bir kitabını da bana imzalayıp verdi. Mart 2014'te ilk baskısı çıkan kitabın kısa sürede ikinci baskıyı yapmış olması ilgi gördüğünün kanıtıydı. Gündüz aldığım kitabı gece elimden bırakamadım.  Büyük yazar Yusuf Atılgan için yıllar önce Hacırahmanlı'da düzenlediğimiz etkinlik geldi aklıma. Niye bir caddeye, bir parka, bir kültür yapısına Yusuf Atılgan adını vermiyoruz, niye onun adını ve anısını yaşatmıyoruz  sorusunu bir kez daha sordum kendi kendime. Sanata ve sanatçıya karşı ilgimiz yok denecek kadar az. Yusuf Atılgan biz tanınan bir değerimiz. Sahip çıkmalı adını ve anısını yaşatmalıyız. Halil Şahan'ı kitabı için  yürekten kutluyorum.

Zafer Kalkınma Ajansının desteklediği Manisa Kültür Turizmi Potansiyeli Paydaş Analizi ve Strateji Önerileri  Projesi'nin Proje Koordinatörlüğü görevini Alp Tunay yüklenmiş.  Proje hazırlama ve uygulama konusunda çok deneyimli olan Alp Tunay, bir projeyi tamamlarken yeni bir projenin hazırlıklarına başlıyor. Bizi düşen görev de böyle genç  girişimci dostlara yardımcı olmak oluyor.
Geçmişi insanlık tarihi kadar eski olan Manisa, başta Sardes olmak üzere sayısı yirmiyi aşan antik kente ev sahipliği yapıyor. Hristiyanlıkta önemli yedi  kiliseden üçü Manisa il sınırları içinde. Tarih boyunca  Hititler, Frigler, Yunanlılar, Lidyalılar, İranlılar, Romalılar,Bizanslılar, Saruhanoğulları ve Osmanlıların hakimiyetinde kalan kent tüm bu kültürlerin izlerini taşıyor. Şehzadeler kenti olarak anılıyor.  Mesir'i var.  Üzümü, Lalesi, Tarzan'ı ile öne çıkıyor. Sipili gibi bir dağı, zengin mitolojisi var.  Ancak, bu zengin potansiyelini gerektiği gibi değerlendirerek turizmde öne çıkamıyor.  Tarımda sanayide gösterdiği başarıyı turizmde gösteremiyor.  Asılanda Ege Derneği projeyi kentin turizm değerlerini öne çıkarmak için yapmış. Bu tür projeler çok yapılmalı. Turizm kentimizde öne çıkarılmalı.


Proje kapsamında, 26 Nisan'da yaptığımız kültür turu etkinliği ile birlikte  üç temel etkinlik gerçekleştirilmiş.  Manisa Kültür Turizmi Paydaş Analizi Saha Çalışması yapılmış önce, andından Manisa Kültür Turizmi Paydaş Analizi ve Strateji önerileri oluşturulmaya çalışılmış, daha sonra da kültür turu düzenlendi.  "Kültür Turu" nun amacını "kısa vadede diğer bölgelerdeki acentelerin, yatırımcıların, medyanın ve Manisalı kültür sanat insanlarının dikkatini Manisa'nın kültür turizmi potansiyeline çekmek." şeklinde belirtiyor Ege Derneği Kurucu Başkanı Murat Gültekin.
Halil Şahan, Gördesli yazar Ahmet Büke, Arkeolog dostum Altan Türe, Yazar Osman Özbaş kültür turu boyunca fırsat buldukça söyleştik durduk. Bu proje kültür sanat dostlarını bir araya getirmesi açısından da kutlanmaya değerdir benim için...

Ege Derneği ve Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifi daha bir çok projede işbirliği ve dayanışma yapacaklar. İşbirliği çemberine yeni katılmalar olacak. Olmalı ki, Manisa'da kültür sanat ve turizm öne çıkmalı...


Mustafa Pala

24 Nisan 2014 Perşembe

EZBERLERİ BOZALIM

EZBERLERİ BOZALIM

Haydi Manisa, ezberleri bozalım. Manisalılar işbirliği yapmaz deniliyor ya, yapalım. Mecliste anlaşamazlar deniliyor ya, anlaşalım. Uzlaşamazlar deniliyor ya, uzlaşalım. Haydi hep birlikte ezberleri bozalım.  Ben ezber bozacağımızdan umutluyum. Ben, Sayın Cengiz Ergün'e, Sayın Mehmet Çerçi'ye ve Sayın Ömer Faruk Çelik'e güveniyorum. Ben, seçilmiş meclis üyelerine güveniyorum.  
Yüreklerinin Manisa'ya hizmet için çarptığına inanıyorum. Göreceksiniz yakalarından rozetleri çıkaracaklar ve tüm kent halkının başkanı olduklarını gösterecekler. Amaç hizmet olunca uzlaşma olur. Amaç hizmet olunca, barış kardeşlik dayanışma olur. Ne olur, kavga beklentisi içinde olmayalım. Ne olur, çekişmenin yarışmanın yerini işbirliği ve dayanışma alsın. Meclis toplantılarından ve başkanların görüşmelerinden alışık olduğumuz kavga haberleri çıkmayabilir. Varsın çıkmasın. Varsın kimse kimseye "tokat gibi yanıt" vermesin. Varsın kimse kimseye el kol hareketi yapmasın.  Manisa değişiyor. Manisa Gelişiyor. Seçilenler sorumluluklarının bilincinde. Kendilerine verilen görevin uzlaşma olduğunu, Manisa için çalışmak olduğunu biliyorlar. Bu nedenle yerginin yerini övgü alacaktır. Bu nedenle hem sempati hem de empati öne çıkacaktır.
Ben Manisa'nın geleceğinden umutluyum. Umutlu olduğum için de mutluyum. Mutluluk kaynaklarından birisi
Bu yazdıklarımı inanarak yazıyorum. Gerçekleşeceğini  hep birlikte göreceğiz. Çünkü, seçilen başkanların ve Manisa'nın ihtiyacı işbirliği ve dayanışma. Manisalılar başkanlara işbirliği ve dayanışma yapın, Manisa'ya birlikte hizmet edin görevi verdiler. Bunu başarabilecek birikimleri ve yetenekleri olduğuna göre gelecekten niye umutlu olmayalım ki? Ben Manisa'nın geleceğinden umutluyum. İçimden gelen ses iyi şeyler olacak diyor. Bunu başkanların gözlerinde de görüyorum. Haydi başkanlar yolunuz açık olsun. Dayanışma yaptığınızda yanınızda olacağız. Varsın kavga bekleyenler, beklediğini bulamasın. Varsın gazete sayfalarında çekişme haberleri olmasın. Manisa'da iyi şeyler olsun yeter.
Başkanların hepsine büyük görev düşüyor ama  görevin büyüğü Sayın Cengiz Ergün'e düşüyor. Çok düşünecek az konuşacak. Yutkunmasını bilecek. Her diline geleni söylemeyecek. Kendisine her söylenene de inanmayacak. Çünkü biz ne kadar barış kardeşlik dayanışma bekliyorsak, az sayıda da olsa kavga bekleyenlerde olacak...  Başkanlar huzurlu ve mutlu olursa, biz de huzurlu ve mutlu gelecekten umutlu oluruz. Kavga etmeye, birbirinize laf yetiştirmeye didişmeye hakkınız yok.
de gelecekten umutlu olmaktır. Mutlu olmak da beceri ister. Geleceği bugünden görmek ister. Ben Manisa'nın geleceğini bugünden görüyorum ve onun için gelecekten umutluyum  ve de mutluyum diyebiliyorum.  Seçilen başkanlarda sempati ve empati nehirleri gürül gürül akıyor. Gülmeyi, gülümsemeyi, birbirleriyle selamlaşmayı, tokalaşmayı biliyorlar. Göreceksiniz Manisa'da güzel şeyler olacak.  Ergün, Çerçi ve Çelik "Bu üçlü çok güçlü" dedirtecekler. Bu üçlünün gerçekten güçlü olduğunu gösterecekler. Kimse kimseye güçlük çıkarmayacak. Kimse kimsenin önünü tıkamayacak.  Manisa'da güzel şeyler olacak.   Önümüzdeki dönemde, ne Vali , Büyükşehir Başkanı, ne Kaymakam, Belediye Başkanı çekişmelerine tanık olmayacağız.  Sadece işbirliği ve dayanışma olacak.
Bazı insanlar vardır, mutsuzluk yaşam biçimidir onlar için, kendilerini ve çevrelerini mutsuz edecek bir şeyler mutlaka bulurlar. Bardağın boş tarafını görürler hep. Empati yapmayı bilmezler. Mecliste kavga çıkmamışsa, birisi birisinei yumruk atmamışsa, kötü söz söylememişse,  üzüntülerinden yanlarına varılmaz. Hep hareket olsun isterler. Böyleleri vardır hepimizin çevresinde. Bunları tanırsanız söylediklerine kulak asmazsanız işiniz kolaylaşır.
Gelin hep birlikte ezber bozalım. Bundan böyle iyiyi güzeli umudu konuşup yazalım.  Sayın Ergün, Sayın Çerçi, Sayın Çelik barışa, kardeşliğe, dayanışmaya ve umuda yeni bir kapı aralayalım, kısacası, hep birlikte ezber bozalım...

"Olay çıksa da haber yapsam" beklentisi içinde olan gazeteciler vardır. Çünkü, uzlaşma, barış kardeşlik dayanışma haber değildir sanki onlar için.



Mustafa Pala

17 Nisan 2014 Perşembe

MANİSA’NIN TURİZM SEFERBERLİĞİ


MANİSA’NIN TURİZM SEFERBERLİĞİ

Turizm Haftası denilince aklıma önceki Valimiz Sayın Halil İbrahim Daşöz'ün hazırladığı  “Manisa’nın Turizm
Seferberliği ve Markalaşma Projesi” geldi. Proje bizzat Sayın Daşöz tarafından hazırlanmış ama  adının başına, Manisalılarca benimsenmesi için “Manisa’nın” ilavesi yapılmıştı. Manisalılardan “Marka Kurulu” oluşturulunca da Proje Manisalıların projesi olmuştu. Projenin bizim projemiz olması için, hepimizin seferberliğe katılması gerekeceğini düşünerek, projeye sahip çıkmıştık. Turizm konusunda bilgi birikimi olan dostlarımızla Marka Kurulu oluşturmuştuk. Her hafta düzenli olarak Kültür ve Turizm Müdürlüğünde toplanıyor ve düşünce atölyesi gibi çalışıyordu. "Peki sonuç ne oldu?" diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Üzgünüm, Sayın Daşöz gitti. Marka Kurulunun görevi de bitti. Sayın Daşöz kentimizden ayrıldıktan sonra bir kez bile toplanamadık. Ne arayan ne soran oldu. Bırakın her hafta bir araya gelmeyi, Turizm Haftasında bile Marka Kurulunu anımsayan olmadı...

Manisa’nın Turizm Seferberliği Projesinin amacı: “Çok önemli tarihi, kültürel, doğal ve beşeri zenginliklere  sahip Manisa’yı, tüm toplum kesimlerini kapsayan bir seferberlik anlayışıyla, Kültür ve Turizm Bakanlığınca belirlenen 2023 TÜRKİYE TURİZM VİZYONU hedefleri doğrultusunda MARKA İL yapmak.” olarak belirlenmişti. Bu amacın bugünde önemini koruduğunu, ancak bu önemli konuya önemine yaraşır bir özenle yaklaşılmadığını düşünüyorum. Bunu yazarken de keşke yanılmış olsam diye geçiriyorum içimden.

Sayın Daşöz Manisa’nın Turizmdeki avantajların söyle sıralamıştı projesinde: “Çok önemli doğal, tarihi, kültürel ve beşeri zenginliklere sahip olması, Bölgenin tek  Şehzadeler Şehri olması, Türkiye ve Dünya çapında ilklere ve enlere sahip olması, İzmir, Efes, Bergama, Kuşadası, Pamukkale gibi turizm destinasyonlarına yakınlığı, Önemli ulaşım
koridorlarının güzergahında olması, gelişmiş ulaşım altyapısı, gündemde olan İzmir-İstanbul otoyol, Çandarlı Limanı, hızlı tren vb. projelerin güzergahında / yakınında  olması, Hava alanı, liman ve denize yakınlığı, İklim ve ekoloji avantajı, flora-fauna zenginliği, Üzüm, zeytin, kiraz v.b. üretimindeki lider konumu, Kendi bünyesinde ve yakınında gelişmiş sağlık kuruluşlarının varlığı,  Kendi bünyesinde ve yakınında çok sayıda üniversitenin bulunması, Sahip olduğu askeri birlikler ve yetiştirmiş olduğu meşhur insanlar.”  Sayın Daşöz'ün de belirttiği gibi, Manisa’da öne çıkan birçok simge ve sembol var. Şehzadeler Şehri, Osmanlı Eserleri, Mesir, Manisa Bezi, Mevlevihane, Geleneksel el sanatları, Musiki, Mehter, Sipil Dağı, Magnesia, Manisa Lalesi, Manisa Tarzanı, Yılkı atları, Endemik bitki türleri, Dağcılık, Yamaç Paraşütü, Sardes, Bintepeler, 26 bin yıllı Ayak izleri, Termal Turizm, Göller, Aigai, Mitolojik zenginlik, Niobe, Kibele, Tantalos. Yanık Ülke Katakekaumene, Peri bacaları, Kula evleri, Yunus Emre Köyü. Halı ve kilim dokumacılığı, Türkmen Şelalesi, OSB ve Yunt Dağları. Bu liste uzatılabilir. Ve bu listeden ilgi çekecek hikayeler ve projeler üretilebilir.



Yaklaşık bir yıl önce Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifini kurduk. Kooperatifin öz kaynakları ile Yunt Dağlarında Ortaköy ve Dazyurt köyleri arasında 102 bin metrekare arazi alımı gerçekleştirdik. Projeler hazırladık. İlgi ve destek gördüğümüzde sevindik. Sorunlarla karşılaştığımızda üzüldük ama yılmadık. Sorunları aşmak için çalıştık. Ve çalışmayı sürdürüyoruz.

Yolunda gitmeyen işler olduğunda, yolumuzdan dönmemeyi ilke edindiğimiz için, hedefe ulaşana kadar çalışacağız. Sorunlarla karşılaştığımızda  aşmak için, Sayın Valimizden, Belediye Başkanımızdan ve ilgililerden yardım isteyeceğiz. İsteyeceğimiz yardım sadece işleri hızlandırmak için olacak. Çünkü zaman hepimiz için çok değerli. Zamanımızı kentimizi Marka Kent yapmak için akılcı biçimde kullandığımızda mutlaka başarılı oluruz. Birlikte çalışırsak, birbirimizin önüne engeller koymazsak, başarılı olacağımızdan  hiç kuşkunuz olmasın. Manisa'da Turizm yolunda ilerlemek için çalışabilecek bir çok kişinin bulunduğu bilinmeli. Ve de işimiz, yapılamayanlar için mazeret üretmek değil, marifet göstermek olmalı...

Mustafa Pala

10 Nisan 2014 Perşembe

PAYLAŞMAK GÜZELDİR

PAYLAŞMAK GÜZELDİR
Paylaşıldıkça büyüdüğünü bildiğimiz iki şey var. Birisi sevgi, diğeri de bilgi. Hatta ilgiyi de ekleyerek sayıyı üçe çıkarabiliriz. Sevgi, bilgi ve ilgi.

Sevgiyi paylaştığınızda büyüdüğünü hissediyorsunuz; Bilgi ve ilgide öyle...
Sevgi bilgi ve bilgi paylaşıldıkça büyüyor. Sizi de paylaştıklarınızı da mutlu ediyor.
Şu yaptığım köşe yazısı yazma işini de paylaşmak olarak görüyorum ve yazmaktan, yazarak paylaşmaktan keyif alıyorum. Yoksa onca işin arasında zaman yaratarak köşe yazısı yazmak bu kadar kolay ve keyifli olmazdı benim için. Birisinin sizinle bilgisini paylaşması için ortam yaratmalısınız. Sormalı yardım istemelisiniz. Bilgi alma ve danışma konusu gündeme geldiğinde mutlaka anlattığım bir hikayeyi burada da paylaşmak istiyorum. Okuduğunuzda biliyorum sevecek ve sizde paylaşacaksınız.

Ölmek üzere olan yaşlı bir baba, üç oğlunu yanına çağırarak onlara vasiyette bulunur: "Oğullarım, ben ölünce, birbirinize düşmemeniz için, size sahibi olduğum 17 deveyi paylaştırmak istiyorum. Miras olarak develerin yarısını büyük oğluma, üçte birini ortancaya, dokuzda birini ise küçük oğluma bırakıyorum."  Babalarının ölümünden sonra, mirası babalarının vasiyeti  uyarınca paylaşmak üzere kardeşler bir araya gelirler. Fakat bir türlü işin içinden çıkamazlar. Mirası babalarının istediği gibi pay edemezler. Çünkü 17 sayısı ne ikiye, ne üçe, ne de dokuza bölünebilir.  Bu işin üstesinden ancak köyün tecrübe ehli, yaşlı bilgesi gelir, diye düşünüp ona giderek ve dertlerini anlatırlar. Bilge kişi; "Benim bir devem var, onu size vereyim hesaba onu da katıp öyle paylaşın"  der. Bu cömertliğe çok şaşıran oğullar, 18 deveyi pay etmeye girişirler. Önce ikiye bölerler, büyük oğul 9 develik payını alır. Sonra üçe bölerler, çıkan 6 deveyi de ortanca oğul alır. Daha sonra dokuza böldüklerinde 2 deveyi de küçük oğul alır. Ama, bütün develeri paylaştıktan sonra ortada fazladan bir deve kalır yine …
Oğullar bu duruma da bir çözüm getirmesi için yeniden yaşlı bilgeye başvururlar. Bilge kişi güler ve :"İyi öyleyse, der. Sorununuz çözümlendiğine göre ben de devemi geri alabilirim artık." der. Çocukların sorunu çözümlenmiştir. Bilgenin bir kaybı yoktur. Aksine, çocuklarının sorunu çözdüğü için mutludur.  Sevgiyi ve bilgiyi paylaşabiliyorsak, uygarca tartışabiliyorsak ve de uzlaşabiliyorsak uygarlık yolunda ilerliyoruz demektir..

Bunları anlatmamın nedeni, Manisa'da bilgi paylaşımına ve uzlaşmaya Yerel yönetimlerde büyük ihtiyacımızın olacağını gündeme getirmek ve tartışmaktır. Manisa Büyükşehir Belediye Meclisinde uzlaşma olmadan karar çıkartmak gerçekten çok zor olacak.  Manisa'nın yararına olacak sağlıklı kararlar üretebilmek için, hem danışmaya hem de uzlaşmaya büyük ihtiyacımız olacak. Bakarsınız Büyükşehir Belediye Meclisindeki durum, Manisa'da uzlaşma kültürünün gelişmesinin yolunu da açar. Dilerim öyle olur. Dilerim, barış kardeşlik dayanışma ve uzlaşma Manisa'da yaşayan bir geleneğe dönüşür...
Mustafa Pala

                                           


 
back to top