Yeni Kooperatifimiz CEMRE KONUT

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatifinin imzaları atıldı

CEMRE KONUT / LALE KULE

1+1 Küçük Konut, Büyük Rahatlık

CEMRE KONUT / LALE KULE

S.S. CEMRE Konut Yapı Kooperatif toplantısından görüntüler

CEMRE KONUT / LALE KULE

Hedef Kilitlendi

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

SİMGE KONUT

1+1 Küçük Konut, Çeyrek Altın, Akıllı Yatırım

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Mekanda yolculuk sağlayan bir kültür ve turizm projesidir

S.S. OBASYA TURİZM GELİŞTİRME KOOPERATİFİ

Üye Kayıtlarımız Başlamıştır

OBASYA Projesi Yuntdağlarında kurulacaktır.

5 Haziran 2014 Perşembe

MANİSA TARZANI


MANİSA TARZANI

 
31 Mayıs -5 Haziran tarihleri arasında Manisa Tarzanı Çevre Günlerinde Manisa Tarzanı'nı andık, anlattık, anlamaya çalıştık.  31 Mayıs'da mezarı başında buluştuk. Yoğun bir katılım vardı.

2 Haziran Pazartesi günü, Sıradışı Bir Adam Manisa Tarzanı başlıklı bir konuşma yaptım, Kültür Sitesi lale Salonunda. Az sayıda büyük, çok sayıda küçük öğrenci vardı. Gelen büyükler içindeki çocuğun sesine kulak verenlerdi. Gelen küçüklerin içindeyse büyük bir dev vardı... Hayranım ben o küçüklerin içindeki deve... Büyüklerin içindeki çocuk, küçüklerin içiindeki dev hep öne çıkarılmalı. Sıradışı insanlar, küçükken içindeki devi, büyüdüğünde içindeki çocuğu yaşatmayı bilenlerden çıkıyor... Tarzan sıradışı bir adamda onun için adı ve anısı yaşatılıyor...

Bu yıl dile getirdiğim öneri, Manisa'da bir Manisa Tarzanı Evi yapılmasıydı. Bu öneriyi her ortamda dillendirmeliyiz. Kentimize bir Manisa Tarzanı Evi yapılmalı. İstiklal Madalyasını fotoğraflarını bulup koymalıyız o eve; Hakkında yapılan filmleri, belgeselleri, yazılan kitapları koymalıyız.  

Tanımak isteyenler için yaşam öyküsünü özetlemek iistiyorum:

“Manisa Tarzanı” adıyla üne kavuşan Ahmeddin Carlak 1899 yılında, o dönemde Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde kalan, Irak’da ki, Samarra kentinde doğdu. Birinci Dünya Savaşına ve Kurtuluş Savaşına katıldı. Gösterdiği yararlılıklar nedeniyle İstiklal Madalyası ile ödüllendirildi. Cumhuriyet Dönemi başlarında  Manisa’ya geldi. Belediyede bahçıvan yardımcılığı görevini üstlendi. Ağaç dikmeyi kutsal bir görev sayarak, Manisa’yı yeşillendirmek için var gücüyle çalıştı. Yaz kış sadece siyah bir şortla ve ayağında lastik bir pabuçla kentin sokaklarında, kendi diktiği ve evlatlarım dediği ağaçların arasında dolaştı. Uzun saç ve sakalı, farklı görünümü ve kişiliği ile Manisalıların sevgilisi oldu. Manisalı kızlara, kente gelen sanatçılara çiçek sunan ilk oydu.

Manisa Dağcılık Kulübü üyesi genç arkadaşlarıyla Ağrı, Cilo, Demirkazık, dağlarına tırmandı.  Gittiği her yerde büyük ilgi gördü. Manisa dışında başka bir yerde yaşamayı hiç düşünmedi. Sinema tutkunuydu. Okumayı severdi. Yeniliklere açıktı.  .

Manisa Tarzanı 31 Mayıs 1963 tarihinde gözlerini yaşama yumdu.  Görkemli bir cenaze töreniyle çok sevdiği Manisa’da toprağa verildi.

Manisa Tarzanı doğa ve ağaç sevgisinin simgesi, çevreciliğin önderi olarak iz bıraktı. Anısına kitaplar, makaleler, şiirler yazıldı; Manisa’ya anıtları dikildi; filmi çevrildi. Manisa  O’nu hiç unutmadı, unutmayacak. Adı ve anısı hep yaşayacak.
 


Manisa Tarzanı Evi'ni hep birlikte kuralım. 2015 yılında yapacağımız Manisa Tarzanı ve Çevre Günlerinde açılışını bile yapabiliriz Manisa Tarzanı Evi'nin. Büyükşehir Belediyemiz,  yada Şehzadeler ve Yunusemre Belediyelerimizden birisi bu görevi yüklenebilir. Biliyorsunuz; Es geçileni iş edinene Tarzan diyoruz. Tarzan Evi'ni es geçmeyelim...
 
 

2 Haziran 2014 Pazartesi

31 MAYIS 5 HAZİRAN - MANİSA TARZANI VE ÇEVRE GÜNLERİ KAPSAMINDA ETKİNLİĞİMİZ

2 HAZİRAN PAZARTESİ GÜNÜ

SAAT 14.00'DE

KÜLTÜR SİTESİ LALE SALONUNDA MANİSA TARZANIMIZI ANACAĞIZ.



     TÜM TARZAN VE DOĞA DOSTLARINI ÖZELİKLE YARINLARIN GÜVENCESİ GENÇLERİMİZİ BEKLİYORUZ...

29 Mayıs 2014 Perşembe

MANİSA TARZANI


MANİSA TARZANI

Manisa Tarzanı'mızı 31 Mayıs 5 Haziran tarihleri arasında düzenlenen "Manisa Tarzanı Çevre Günleri" etkinliği ile anıyor, adını ve anısını yaşatmaya çalışıyoruz.

Manisa Tarzanı adı ve anısı yaşatılmaya değer bir insan. Manisa Tarzanı için, bir tanımlama yapmıştım. yaptığım tanımlamayı sürekli yinelemekten keyif alıyorum. Tarzan kime denir? Sorusuna kısa bir yanıt oluşturduk: Tarzan es geçileni iş edinen kişiye denir. Yeşillendirme es geçilirken, Ahmeddin Carlak iş edinmiş ve Manisa Tarzanı olmuş. Yaşadığımız Dünyada,  bırakın Dünya'yı yakın çevremizde o kadar çok es geçilen iş var ki, birini de siz iş edinin ve o konunun Tarzanı olun. Çevre Tarzanı olun. Eğitim Tarzanı olun. Sosyalleşme Tarzanı olun. Barışın, Dostluğun, Kardeşliğin İşbirliği ve Dayanışmanın Tarzanı olun. Bakın çevrenizi es geçileni iş edinin Tarzan olun, sizinde adınız ve anınız yaşatılsın...
 
 


Manisa Tarzanı'mızın adını ve anısını yaşatmak için, araştıran öğrenen öğrendiklerini paylaşan dostlarımız var. Hakkı Avan, Bedriye, Haydar Aksakal kardeşler Tarzan üzerine yazmayı iş edinmişler. Aslında onlar da bir Tarzan, yaşadıkları bu kenti ve kentinin insanlarını tanıtmaya çalışıyorlar...

“Manisa Tarzanı” adıyla üne kavuşan Ahmeddin Carlak 1899 yılında, o dönemde Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde kalan, Irak’da ki, Samarra kentinde doğdu. Birinci Dünya Savaşına ve Kurtuluş Savaşına katıldı. Gösterdiği yararlılıklar nedeniyle İstiklal Madalyası ile ödüllendirildi.

Cumhuriyet Dönemi başlarında  Manisa’ya geldi. Belediyede bahçıvan yardımcılığı görevini üstlendi. Ağaç dikmeyi kutsal bir görev sayarak, Hayatını Manisa’nın yeşillendirilmesine adadı ve var gücüyle çalıştı. Dürüstlüğü, çalışkan olmayı her şeyin üstünde tuttu. Yaz kış sadece siyah bir şortla ve ayağında lastik bir pabuçla kentin sokaklarında, kendi diktiği ve evlatlarım dediği ağaçların arasında dolaştı. Uzun saç ve sakalı, farklı görünümü ve kişiliği ile Manisalıların sevgilisi oldu. Manisalı kızlara, kente gelen sanatçılara çiçek sunan ilk oydu.  Bir spor adamıydı; yaşamıyla gençlere örnek olmuştu. Manisa Dağcılık Kulübü üyesi genç arkadaşlarıyla Ağrı, Cilo, Demirkazık, dağlarına tırmandı.  Gittiği her yerde büyük ilgi gördü. Manisa dışında başka bir yerde yaşamayı hiç düşünmedi. Sinema tutkunuydu. Okumayı severdi. Yeniliklere açıktı. 

Görkemli Sipil Dağında, Topkale’deki kulübesinde yalnız yaşadı; ne yatağı, ne yorganı vardı. Yaz kış soğuk suyla yıkanırdı.  Saç ve sakalını özenle tarar, kendi eliyle çiçeklerden yaptığı güzel kokular sürer, ulusal bayramlara göğsüne bağladığı palmiye yaprağı üzerine İstiklal Madalyasını takarak katılırdı. Bundan büyük bir gurur ve sevinç duyardı.

Manisa Tarzanı 31 Mayıs 1963 tarihinde gözlerini yaşama yumdu.  Görkemli bir cenaze töreniyle çok sevdiği Manisa’da toprağa verildi.
 


Manisa Tarzanı doğa ve ağaç sevgisinin simgesi, çevreciliğin önderi olarak iz bıraktı. Anısına kitaplar, makaleler, şiirler yazıldı; Manisa’ya anıtları dikildi; Derleğim yaşam öyküsünden yararlanılarak filmi çevrildi. Manisa  O’nu hiç unutmadı, unutmayacak. Adı ve anısı hep yaşayacak.
 
 

22 Mayıs 2014 Perşembe

İŞİMİZE BAKALIM


 

 

İŞİMİZE BAKALIM

Hayat devam ediyor.
Acımız ne kadar büyük olursa olsun
İşlerimizi ötelemenin gerekçesi olamaz.
Yas tutalım ama pas tutmayalım.
Yüreğimize taş basıp çalışalım.
Şimdi ağlama vakti değil daha çok çalışma vaktidir.
Unutmayalım "İşleyen demir ışıldar"
Yaşadığımız kaza için yıllar önce yaşananları örnek gösterme yerine,
aldığımız önlemlerle yaptığımız atılımlarla biz örnek gösterilmeliyiz.

Ağlamayı bırakıp, Biz nerede hata yaptık sorusuna yanıt aramalıyız.
Biz nerede hata yaptık?
millet olarak bu sorunun yanıtını arayıp bulmalıyız.
Kimileri ulus kimileri millet diyor.
Hiç fark etmez.
Atatürk, milleti şöyle tanımlamaktadır:
“Bir insan topluluğunun millet sayılabilmesi için,
zengin bir hatıra mirasına,
birlikte yaşamak hususunda ortak istekte samimî olmaya,
sahip olunan mirasın korunmasını
birlikte sürdürebilmek konusunda iradelerin ortak bulunmasına,
gelecekte gerçekleştirilecek programın aynı olmasına,
birlikte sevinmiş, birlikte aynı ümitleri beslemiş olmaya ihtiyaç vardır,
işte bu ana şartları taşıyan bir insan topluluğu millet sayılır”.
Biz aynı ulusun yada aynı milletin fertleriyiz.
Ulus
 ya da Millet, aynı topraklar üzerinde yaşayan,
aralarında dil, tarih, ülkü, duygu,
gelenek ve görenek birliği olan insanların oluşturduğu tasada ve kıvançta birlik olabilen topluluktur.

Kendi kendimize bir kez daha soralım;
Tasa da ve kıvançta birlik olabiliyor muyuz?
Birlikte üzülüp birlikte sevinebiliyor muyuz?
Birimizin üzüntüsü diğerimizin sevinci oluyorsa,
Birimizin eksikliğini diğerimiz fırsat olarak görüyorsa;
Ve insanlar birbirlerinin eksiklerini araştıran duruma gelmişse;
bu durum en az 301 yurttaşımızın maden ocağında can vermesi kadar acıdır.
Birlikte üzülemiyor ve birlikte sevinemiyorsak büyük bir sorun var demektir.

Kömür ocağında 301 yurttaşımızı yitirdik.
İLO sözleşmesini kabul etmemişiz.
"Bizden öncekilerde kabul etmemiş" demek, beklenen yanıt olamaz.
Öğrenciye kopya çekerken yakalayan öğretmene
öğrencinin  "Ahmet de çekiyor hocam" şeklinde demesi kadar çocukça olur...
Türkeye 19 yıldır Uluslararası Çalışma Örgütü ILO'nun,
 "Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesini" imzalamıyor.

1995 yılında yürürlüğe giren ve 28 ülkenin imzaladığı yükümlülüklerden bazılarını hatırlatmakta ve hatırlatmakta yarar var:

* Yerin altındaki tüm kişilerin isimlerinin ve konumlarının bilinmesi için bir sistem kurulmalı.

* Yeraltındaki iş yerlerinin tümünden iki çıkış sağlanmalı.
* Yangınların başlaması ve yayılmasıyla patlamaları önleyecek, tedbir ve önlemler alınmalı.
* İşveren, tüm endüstriyel ve doğal afetler için acil müdahale planı hazırlamalı.
* 24 maddeden oluşan sözleşme, hükümetleri de teknik kılavuzların hazırlanması, denetimlerin düzenlenmesi ve kazaların etkili soruşturulmasıyla yükümlü tutuyor.
Anlaşma imzalanmış olsaydı, ILO Türkiy'deki tüm madenlerde denetim yetkisine sahip olacaktı.
Ve de 301 insanımız ölmeyecekti.
Eğer, kendimizi gelişmiş Dünya'nın bir parçası olarak görüyorsak, denetimden korkmamalıyız..
Gerekli tüm önlemleri alırız.
Her madende mutlaka yeteri kadar YAŞAM ODASI bulunmasını şart koşmalıyız.
Her madenciye, çalışmayan paslanmış maskeler verme yerine, çalışanını vermeli ve kolayca ulaşabileceği yerlerde yedeklerini bulundurmalıyız. Maskeler çalışsaydı ve yedeklerine kolayca ulaşabilselerdi, madencilerim ölmeyecekti.

Hadi imzalayalım o zaman 1995 yılında yürürlüğe giren
İLO'nun "Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi"ni.
Yararsız çekişmelerin kısır döngüsüne düşmeden yapalım bunu.
Tasada ve kıvançta bir olabileceğimizi gösterelim.
Yas tutalım ama pas tutmayalım.
İnsanlarımız ölmesin insanca yaşasın diye daha çok çalışalım.
13 Mayıs Madencilerimiz Anma Günü olsun.
Hatta Mayıs ayının ikinci haftasın Madenciler Haftası yapalım.
Ve de, İLO sözleşmesini 20 yıl sonra da olsa ONAYLAYALIM...
 
 

 





 

 



15 Mayıs 2014 Perşembe

KÖMÜR KARASI


KÖMÜR KARASI

Kömür karası, ekmek parası.
Kömür karası yürek yarası.
Gözlerimde yaş yok, yüreğim kanıyor.

Önlem almıyoruz ölene ağlıyoruz.
İlkellik işte bu,
Neresi gelişmişlik bunun?
Gelişmiş ülkeler arasına katılmıştık
Avrupa düzeyine çıkmıştık hani
İnsan yaşamına önem veriyorduk
Önlemleri önceden alıyorduk hani
Seçimden seçime
Ve topluca öldüğünde hatırlanan halkım
Maden ocaklarına diri diri  gömülen halkım
Ölenlerin içinde bıyığı terlememiş çocuklar var.
Ölenlerin içinde
Ç ocuğu dışarıda bekleyen babalar var.
Toprağın altına ölürsem öleyim
Yeter ki eve ekmek götüreyim diyenler var.

Önlem almıyoruz.
Ölene ağlıyoruz
İlkellik işte bu

Madende ölenler bir kere öldüler
Geride kalanlar öksüzler ve dul kalanlar ve analar
Her gün binlerce kez ölecekler.
Ve yine maden ocağına girmeyi
Tek çare olarak görecekler.

Kömürün başkenti Soma
Taş gibi oturdun yüreğime
Şimdi ölümün adı Soma
Yapılması gereken ulusça ağlamak değil
Yapılması gereken önlem almaktır.

Madende ölmeyi kader görenler var.
Ne kaderi be, bozuk düzen bu
Yoksulluk kader olur mu hiç
Kömür madeninde kömüre dönüşmek,
Kader olur mu?

Şimdi karanlık kömür ocağını
Ve kara kömürü düşünüyorum.
Torba torba dağıtılan kömürler
geçiyor gözümün önünden
Şimdi kara kömürü düşünüyorum
Gözlerim kapılı
Kömür olmuş emekçileri görüyorum.
Ağlamayacağım direniyorum
Yapmamız gereken ağlamak değil,
Yapmazı gereken önlem almaktır
Önlem almayanları sorgulamaktır.

Siz kömür ocağında bir kere öldünüz
Biz hayat ocağında binlerce kez ölüyoruz.

Ayakkabılarımı çıkarayım sedye kirlenmesin diyor
Benim ezilmiş madencim,
Biz sen ölme diyerek önlem alamıyoruz.
Sedyeler varsın kirlensin
Yeter ki sen ölme...







30 Nisan 2014 Çarşamba

MANİSA'DA KÜLTÜR TURİZM


MANİSA'DA KÜLTÜR TURİZM


Ege Derneği tarafından, Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifi'nin iştirakçi kurum olarak katılımıyla uygulanan "Manisa Kültür Turizmi Paydaş Analizi ve Strateji Önerileri" Projesi  Zafer Kalkınma Ajansı'nın desteği ile yapılıyor. Proje kapsamında 26 Nisan 2014 tarihinde "Manisa Tanıtım Turu" düzenlendi.  Proje Danışmanı Hakkı Avan'ın rehberliğinde yapılan kültür turu ile Manisa'yı yeniden tanıma ve unuttuklarımızı anımsama fırsatı bulduk.  Turun güzel yanı, bir çok Manisalı yazarı, sanatçıyı ve kültür sanat dostunu bir araya getirmiş olmasıydı. Balıkesir'e taşınan Yazar Halil Şahan da tura katılmak iiçin gelmişti Manisa'ya. Yusuf Atılgan'ın kendisine yazdığı mektupları ve anılarını Yusuf Atılgan , Sevgili Halil Kardeş, Köye Mektuplar adını verdiği bir kitapta toplamış Halil Şahan turda bir kitabını da bana imzalayıp verdi. Mart 2014'te ilk baskısı çıkan kitabın kısa sürede ikinci baskıyı yapmış olması ilgi gördüğünün kanıtıydı. Gündüz aldığım kitabı gece elimden bırakamadım.  Büyük yazar Yusuf Atılgan için yıllar önce Hacırahmanlı'da düzenlediğimiz etkinlik geldi aklıma. Niye bir caddeye, bir parka, bir kültür yapısına Yusuf Atılgan adını vermiyoruz, niye onun adını ve anısını yaşatmıyoruz  sorusunu bir kez daha sordum kendi kendime. Sanata ve sanatçıya karşı ilgimiz yok denecek kadar az. Yusuf Atılgan biz tanınan bir değerimiz. Sahip çıkmalı adını ve anısını yaşatmalıyız. Halil Şahan'ı kitabı için  yürekten kutluyorum.

Zafer Kalkınma Ajansının desteklediği Manisa Kültür Turizmi Potansiyeli Paydaş Analizi ve Strateji Önerileri  Projesi'nin Proje Koordinatörlüğü görevini Alp Tunay yüklenmiş.  Proje hazırlama ve uygulama konusunda çok deneyimli olan Alp Tunay, bir projeyi tamamlarken yeni bir projenin hazırlıklarına başlıyor. Bizi düşen görev de böyle genç  girişimci dostlara yardımcı olmak oluyor.
Geçmişi insanlık tarihi kadar eski olan Manisa, başta Sardes olmak üzere sayısı yirmiyi aşan antik kente ev sahipliği yapıyor. Hristiyanlıkta önemli yedi  kiliseden üçü Manisa il sınırları içinde. Tarih boyunca  Hititler, Frigler, Yunanlılar, Lidyalılar, İranlılar, Romalılar,Bizanslılar, Saruhanoğulları ve Osmanlıların hakimiyetinde kalan kent tüm bu kültürlerin izlerini taşıyor. Şehzadeler kenti olarak anılıyor.  Mesir'i var.  Üzümü, Lalesi, Tarzan'ı ile öne çıkıyor. Sipili gibi bir dağı, zengin mitolojisi var.  Ancak, bu zengin potansiyelini gerektiği gibi değerlendirerek turizmde öne çıkamıyor.  Tarımda sanayide gösterdiği başarıyı turizmde gösteremiyor.  Asılanda Ege Derneği projeyi kentin turizm değerlerini öne çıkarmak için yapmış. Bu tür projeler çok yapılmalı. Turizm kentimizde öne çıkarılmalı.


Proje kapsamında, 26 Nisan'da yaptığımız kültür turu etkinliği ile birlikte  üç temel etkinlik gerçekleştirilmiş.  Manisa Kültür Turizmi Paydaş Analizi Saha Çalışması yapılmış önce, andından Manisa Kültür Turizmi Paydaş Analizi ve Strateji önerileri oluşturulmaya çalışılmış, daha sonra da kültür turu düzenlendi.  "Kültür Turu" nun amacını "kısa vadede diğer bölgelerdeki acentelerin, yatırımcıların, medyanın ve Manisalı kültür sanat insanlarının dikkatini Manisa'nın kültür turizmi potansiyeline çekmek." şeklinde belirtiyor Ege Derneği Kurucu Başkanı Murat Gültekin.
Halil Şahan, Gördesli yazar Ahmet Büke, Arkeolog dostum Altan Türe, Yazar Osman Özbaş kültür turu boyunca fırsat buldukça söyleştik durduk. Bu proje kültür sanat dostlarını bir araya getirmesi açısından da kutlanmaya değerdir benim için...

Ege Derneği ve Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifi daha bir çok projede işbirliği ve dayanışma yapacaklar. İşbirliği çemberine yeni katılmalar olacak. Olmalı ki, Manisa'da kültür sanat ve turizm öne çıkmalı...


Mustafa Pala

24 Nisan 2014 Perşembe

EZBERLERİ BOZALIM

EZBERLERİ BOZALIM

Haydi Manisa, ezberleri bozalım. Manisalılar işbirliği yapmaz deniliyor ya, yapalım. Mecliste anlaşamazlar deniliyor ya, anlaşalım. Uzlaşamazlar deniliyor ya, uzlaşalım. Haydi hep birlikte ezberleri bozalım.  Ben ezber bozacağımızdan umutluyum. Ben, Sayın Cengiz Ergün'e, Sayın Mehmet Çerçi'ye ve Sayın Ömer Faruk Çelik'e güveniyorum. Ben, seçilmiş meclis üyelerine güveniyorum.  
Yüreklerinin Manisa'ya hizmet için çarptığına inanıyorum. Göreceksiniz yakalarından rozetleri çıkaracaklar ve tüm kent halkının başkanı olduklarını gösterecekler. Amaç hizmet olunca uzlaşma olur. Amaç hizmet olunca, barış kardeşlik dayanışma olur. Ne olur, kavga beklentisi içinde olmayalım. Ne olur, çekişmenin yarışmanın yerini işbirliği ve dayanışma alsın. Meclis toplantılarından ve başkanların görüşmelerinden alışık olduğumuz kavga haberleri çıkmayabilir. Varsın çıkmasın. Varsın kimse kimseye "tokat gibi yanıt" vermesin. Varsın kimse kimseye el kol hareketi yapmasın.  Manisa değişiyor. Manisa Gelişiyor. Seçilenler sorumluluklarının bilincinde. Kendilerine verilen görevin uzlaşma olduğunu, Manisa için çalışmak olduğunu biliyorlar. Bu nedenle yerginin yerini övgü alacaktır. Bu nedenle hem sempati hem de empati öne çıkacaktır.
Ben Manisa'nın geleceğinden umutluyum. Umutlu olduğum için de mutluyum. Mutluluk kaynaklarından birisi
Bu yazdıklarımı inanarak yazıyorum. Gerçekleşeceğini  hep birlikte göreceğiz. Çünkü, seçilen başkanların ve Manisa'nın ihtiyacı işbirliği ve dayanışma. Manisalılar başkanlara işbirliği ve dayanışma yapın, Manisa'ya birlikte hizmet edin görevi verdiler. Bunu başarabilecek birikimleri ve yetenekleri olduğuna göre gelecekten niye umutlu olmayalım ki? Ben Manisa'nın geleceğinden umutluyum. İçimden gelen ses iyi şeyler olacak diyor. Bunu başkanların gözlerinde de görüyorum. Haydi başkanlar yolunuz açık olsun. Dayanışma yaptığınızda yanınızda olacağız. Varsın kavga bekleyenler, beklediğini bulamasın. Varsın gazete sayfalarında çekişme haberleri olmasın. Manisa'da iyi şeyler olsun yeter.
Başkanların hepsine büyük görev düşüyor ama  görevin büyüğü Sayın Cengiz Ergün'e düşüyor. Çok düşünecek az konuşacak. Yutkunmasını bilecek. Her diline geleni söylemeyecek. Kendisine her söylenene de inanmayacak. Çünkü biz ne kadar barış kardeşlik dayanışma bekliyorsak, az sayıda da olsa kavga bekleyenlerde olacak...  Başkanlar huzurlu ve mutlu olursa, biz de huzurlu ve mutlu gelecekten umutlu oluruz. Kavga etmeye, birbirinize laf yetiştirmeye didişmeye hakkınız yok.
de gelecekten umutlu olmaktır. Mutlu olmak da beceri ister. Geleceği bugünden görmek ister. Ben Manisa'nın geleceğini bugünden görüyorum ve onun için gelecekten umutluyum  ve de mutluyum diyebiliyorum.  Seçilen başkanlarda sempati ve empati nehirleri gürül gürül akıyor. Gülmeyi, gülümsemeyi, birbirleriyle selamlaşmayı, tokalaşmayı biliyorlar. Göreceksiniz Manisa'da güzel şeyler olacak.  Ergün, Çerçi ve Çelik "Bu üçlü çok güçlü" dedirtecekler. Bu üçlünün gerçekten güçlü olduğunu gösterecekler. Kimse kimseye güçlük çıkarmayacak. Kimse kimsenin önünü tıkamayacak.  Manisa'da güzel şeyler olacak.   Önümüzdeki dönemde, ne Vali , Büyükşehir Başkanı, ne Kaymakam, Belediye Başkanı çekişmelerine tanık olmayacağız.  Sadece işbirliği ve dayanışma olacak.
Bazı insanlar vardır, mutsuzluk yaşam biçimidir onlar için, kendilerini ve çevrelerini mutsuz edecek bir şeyler mutlaka bulurlar. Bardağın boş tarafını görürler hep. Empati yapmayı bilmezler. Mecliste kavga çıkmamışsa, birisi birisinei yumruk atmamışsa, kötü söz söylememişse,  üzüntülerinden yanlarına varılmaz. Hep hareket olsun isterler. Böyleleri vardır hepimizin çevresinde. Bunları tanırsanız söylediklerine kulak asmazsanız işiniz kolaylaşır.
Gelin hep birlikte ezber bozalım. Bundan böyle iyiyi güzeli umudu konuşup yazalım.  Sayın Ergün, Sayın Çerçi, Sayın Çelik barışa, kardeşliğe, dayanışmaya ve umuda yeni bir kapı aralayalım, kısacası, hep birlikte ezber bozalım...

"Olay çıksa da haber yapsam" beklentisi içinde olan gazeteciler vardır. Çünkü, uzlaşma, barış kardeşlik dayanışma haber değildir sanki onlar için.



Mustafa Pala

17 Nisan 2014 Perşembe

MANİSA’NIN TURİZM SEFERBERLİĞİ


MANİSA’NIN TURİZM SEFERBERLİĞİ

Turizm Haftası denilince aklıma önceki Valimiz Sayın Halil İbrahim Daşöz'ün hazırladığı  “Manisa’nın Turizm
Seferberliği ve Markalaşma Projesi” geldi. Proje bizzat Sayın Daşöz tarafından hazırlanmış ama  adının başına, Manisalılarca benimsenmesi için “Manisa’nın” ilavesi yapılmıştı. Manisalılardan “Marka Kurulu” oluşturulunca da Proje Manisalıların projesi olmuştu. Projenin bizim projemiz olması için, hepimizin seferberliğe katılması gerekeceğini düşünerek, projeye sahip çıkmıştık. Turizm konusunda bilgi birikimi olan dostlarımızla Marka Kurulu oluşturmuştuk. Her hafta düzenli olarak Kültür ve Turizm Müdürlüğünde toplanıyor ve düşünce atölyesi gibi çalışıyordu. "Peki sonuç ne oldu?" diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Üzgünüm, Sayın Daşöz gitti. Marka Kurulunun görevi de bitti. Sayın Daşöz kentimizden ayrıldıktan sonra bir kez bile toplanamadık. Ne arayan ne soran oldu. Bırakın her hafta bir araya gelmeyi, Turizm Haftasında bile Marka Kurulunu anımsayan olmadı...

Manisa’nın Turizm Seferberliği Projesinin amacı: “Çok önemli tarihi, kültürel, doğal ve beşeri zenginliklere  sahip Manisa’yı, tüm toplum kesimlerini kapsayan bir seferberlik anlayışıyla, Kültür ve Turizm Bakanlığınca belirlenen 2023 TÜRKİYE TURİZM VİZYONU hedefleri doğrultusunda MARKA İL yapmak.” olarak belirlenmişti. Bu amacın bugünde önemini koruduğunu, ancak bu önemli konuya önemine yaraşır bir özenle yaklaşılmadığını düşünüyorum. Bunu yazarken de keşke yanılmış olsam diye geçiriyorum içimden.

Sayın Daşöz Manisa’nın Turizmdeki avantajların söyle sıralamıştı projesinde: “Çok önemli doğal, tarihi, kültürel ve beşeri zenginliklere sahip olması, Bölgenin tek  Şehzadeler Şehri olması, Türkiye ve Dünya çapında ilklere ve enlere sahip olması, İzmir, Efes, Bergama, Kuşadası, Pamukkale gibi turizm destinasyonlarına yakınlığı, Önemli ulaşım
koridorlarının güzergahında olması, gelişmiş ulaşım altyapısı, gündemde olan İzmir-İstanbul otoyol, Çandarlı Limanı, hızlı tren vb. projelerin güzergahında / yakınında  olması, Hava alanı, liman ve denize yakınlığı, İklim ve ekoloji avantajı, flora-fauna zenginliği, Üzüm, zeytin, kiraz v.b. üretimindeki lider konumu, Kendi bünyesinde ve yakınında gelişmiş sağlık kuruluşlarının varlığı,  Kendi bünyesinde ve yakınında çok sayıda üniversitenin bulunması, Sahip olduğu askeri birlikler ve yetiştirmiş olduğu meşhur insanlar.”  Sayın Daşöz'ün de belirttiği gibi, Manisa’da öne çıkan birçok simge ve sembol var. Şehzadeler Şehri, Osmanlı Eserleri, Mesir, Manisa Bezi, Mevlevihane, Geleneksel el sanatları, Musiki, Mehter, Sipil Dağı, Magnesia, Manisa Lalesi, Manisa Tarzanı, Yılkı atları, Endemik bitki türleri, Dağcılık, Yamaç Paraşütü, Sardes, Bintepeler, 26 bin yıllı Ayak izleri, Termal Turizm, Göller, Aigai, Mitolojik zenginlik, Niobe, Kibele, Tantalos. Yanık Ülke Katakekaumene, Peri bacaları, Kula evleri, Yunus Emre Köyü. Halı ve kilim dokumacılığı, Türkmen Şelalesi, OSB ve Yunt Dağları. Bu liste uzatılabilir. Ve bu listeden ilgi çekecek hikayeler ve projeler üretilebilir.



Yaklaşık bir yıl önce Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifini kurduk. Kooperatifin öz kaynakları ile Yunt Dağlarında Ortaköy ve Dazyurt köyleri arasında 102 bin metrekare arazi alımı gerçekleştirdik. Projeler hazırladık. İlgi ve destek gördüğümüzde sevindik. Sorunlarla karşılaştığımızda üzüldük ama yılmadık. Sorunları aşmak için çalıştık. Ve çalışmayı sürdürüyoruz.

Yolunda gitmeyen işler olduğunda, yolumuzdan dönmemeyi ilke edindiğimiz için, hedefe ulaşana kadar çalışacağız. Sorunlarla karşılaştığımızda  aşmak için, Sayın Valimizden, Belediye Başkanımızdan ve ilgililerden yardım isteyeceğiz. İsteyeceğimiz yardım sadece işleri hızlandırmak için olacak. Çünkü zaman hepimiz için çok değerli. Zamanımızı kentimizi Marka Kent yapmak için akılcı biçimde kullandığımızda mutlaka başarılı oluruz. Birlikte çalışırsak, birbirimizin önüne engeller koymazsak, başarılı olacağımızdan  hiç kuşkunuz olmasın. Manisa'da Turizm yolunda ilerlemek için çalışabilecek bir çok kişinin bulunduğu bilinmeli. Ve de işimiz, yapılamayanlar için mazeret üretmek değil, marifet göstermek olmalı...

Mustafa Pala

10 Nisan 2014 Perşembe

PAYLAŞMAK GÜZELDİR

PAYLAŞMAK GÜZELDİR
Paylaşıldıkça büyüdüğünü bildiğimiz iki şey var. Birisi sevgi, diğeri de bilgi. Hatta ilgiyi de ekleyerek sayıyı üçe çıkarabiliriz. Sevgi, bilgi ve ilgi.

Sevgiyi paylaştığınızda büyüdüğünü hissediyorsunuz; Bilgi ve ilgide öyle...
Sevgi bilgi ve bilgi paylaşıldıkça büyüyor. Sizi de paylaştıklarınızı da mutlu ediyor.
Şu yaptığım köşe yazısı yazma işini de paylaşmak olarak görüyorum ve yazmaktan, yazarak paylaşmaktan keyif alıyorum. Yoksa onca işin arasında zaman yaratarak köşe yazısı yazmak bu kadar kolay ve keyifli olmazdı benim için. Birisinin sizinle bilgisini paylaşması için ortam yaratmalısınız. Sormalı yardım istemelisiniz. Bilgi alma ve danışma konusu gündeme geldiğinde mutlaka anlattığım bir hikayeyi burada da paylaşmak istiyorum. Okuduğunuzda biliyorum sevecek ve sizde paylaşacaksınız.

Ölmek üzere olan yaşlı bir baba, üç oğlunu yanına çağırarak onlara vasiyette bulunur: "Oğullarım, ben ölünce, birbirinize düşmemeniz için, size sahibi olduğum 17 deveyi paylaştırmak istiyorum. Miras olarak develerin yarısını büyük oğluma, üçte birini ortancaya, dokuzda birini ise küçük oğluma bırakıyorum."  Babalarının ölümünden sonra, mirası babalarının vasiyeti  uyarınca paylaşmak üzere kardeşler bir araya gelirler. Fakat bir türlü işin içinden çıkamazlar. Mirası babalarının istediği gibi pay edemezler. Çünkü 17 sayısı ne ikiye, ne üçe, ne de dokuza bölünebilir.  Bu işin üstesinden ancak köyün tecrübe ehli, yaşlı bilgesi gelir, diye düşünüp ona giderek ve dertlerini anlatırlar. Bilge kişi; "Benim bir devem var, onu size vereyim hesaba onu da katıp öyle paylaşın"  der. Bu cömertliğe çok şaşıran oğullar, 18 deveyi pay etmeye girişirler. Önce ikiye bölerler, büyük oğul 9 develik payını alır. Sonra üçe bölerler, çıkan 6 deveyi de ortanca oğul alır. Daha sonra dokuza böldüklerinde 2 deveyi de küçük oğul alır. Ama, bütün develeri paylaştıktan sonra ortada fazladan bir deve kalır yine …
Oğullar bu duruma da bir çözüm getirmesi için yeniden yaşlı bilgeye başvururlar. Bilge kişi güler ve :"İyi öyleyse, der. Sorununuz çözümlendiğine göre ben de devemi geri alabilirim artık." der. Çocukların sorunu çözümlenmiştir. Bilgenin bir kaybı yoktur. Aksine, çocuklarının sorunu çözdüğü için mutludur.  Sevgiyi ve bilgiyi paylaşabiliyorsak, uygarca tartışabiliyorsak ve de uzlaşabiliyorsak uygarlık yolunda ilerliyoruz demektir..

Bunları anlatmamın nedeni, Manisa'da bilgi paylaşımına ve uzlaşmaya Yerel yönetimlerde büyük ihtiyacımızın olacağını gündeme getirmek ve tartışmaktır. Manisa Büyükşehir Belediye Meclisinde uzlaşma olmadan karar çıkartmak gerçekten çok zor olacak.  Manisa'nın yararına olacak sağlıklı kararlar üretebilmek için, hem danışmaya hem de uzlaşmaya büyük ihtiyacımız olacak. Bakarsınız Büyükşehir Belediye Meclisindeki durum, Manisa'da uzlaşma kültürünün gelişmesinin yolunu da açar. Dilerim öyle olur. Dilerim, barış kardeşlik dayanışma ve uzlaşma Manisa'da yaşayan bir geleneğe dönüşür...
Mustafa Pala

                                           


3 Nisan 2014 Perşembe

UZLAŞIN KAZANAN MANİSA OLSUN

UZLAŞIN KAZANAN MANİSA OLSUN

Geride bıraktığımız yerel seçimlerden hepimiz dersler çıkarmalıyız, deriz de çıkarır mıyız bilmem.
Manisa'da seçimin kazananın AKP ve Sayın Cengiz Ergün olmuştur.
Seçimin kaybedeni hiç tartışmasız CHP'dir. Seçimin bir kaybedeni de Sayın Hüseyin Tanrıverdi'dir. Partisi kazanmış kendisi kaybetmiştir. Bundan da çıkarılacak dersler olacaktır elbet.
CHP sadece Manisa'nın değil ülkenin büyük bölümünün kaybedeni olmuştur. Bu yenilginin nedenlerini CHP'nin kendi içinde araması ve çözümler üretmesi gerekir. Sayın Kılıçdaroğlu "Ben Manisa'yı önemsiyorum" demiştir. Her gittiği ilden daha çok Manisa'ya gelmiştir. Ancak bu gelişlerinin oyların artışına hiç bir katkısının olmadığı görülmüştür. Her geldiğinde ve her konuştuğunda aynı şeyleri tekrarlıyorsan söylediklerinin etkili olmasını bekleyemezsin... Seçimlerin öncesinde bu köşe'de yazdığım bir yazıda "CHP üyesinin seçtiğini, seçmen seçmiyor. Seçmenin seçeceğini de CHP üyesi seçmiyor" diye bir saptama yapmıştım. Bunun doğruluğunu bu seçimde de gördüm. Seçmenin beklentisi ile CHP üyesinin beklentisi örtüşmüyor. Sayın Kılıçdaroğlu'lun seçim çalışmaları sırasında yaptığı konuşmaları, bir A4 sayfasında özetleyebilirim. Söylemi belki meydanlarda alkış getirdi ama sandıkta oy getirmedi. Manisa'da da Sayın Cengiz Ergün'ün yakınlarını işe aldığı, yargılanmakta olduğu çok konuşuldu, bu da seçmeni etkilemedi. Demek ki sürekli olumsuzlukları dile getirmekle olumlu bir sonuca ulaşılamıyor. Sürekli karşınızdakini suçladığınızda karşınızdaki cepheyi daha da kemikleştirmiş oluyorsunuz. Bir konuyu çok konuştuğunuz zaman etkisi azalıyor. Ben, Kılıçdaroğlu'nun konuşmalarından nasıl bir Sosyal Demokrat Belediyecilik öngördüğünü inanın anlayamadım. Sayın Ecevit, "Köykent" derdi; "Halk Sektörü" derdi; "Demokratik Kooperatifçilik" derdi; "Sosyal Belediyecilik" derdi. Meydanlarda kooperatif sözcüğünü kullanmaktan ve savunmaktan korkmazdı. Şimdi büyükşehir olan Manisa'da "Köykent" tartışılmalı ve uygulanmalı bence.  Evet, her parti geride bıraktığımız seçimden gerekli dersleri çıkarmalıdır.




Başta, Büyükşehir Belediye Başkanı Cengiz Ergün olmak üzere  seçilen tüm belediye başkanlarını ve meclis üyelerini kutluyorum. Kendilerini Manisa'da büyük bir sınav bekliyor. Bu sınavdan geçerlerse, bundan sonra da politikada ön salarda olurlar. Bu sınavda başarısız olurlarsa unutulur giderler. Başarılı olmak ve söylediklerini gerçekleştirmek istiyorlarsa önlerinde anahtarı "uzlaşma" olan tek bir kapı olduğunu görmelidirler... Girecekleri bir tek uzlaşma kapısı var. Uzlaşma yoksa başarı da olmayacaktır.  AKP'nin Meclis üyelerinin toplamı, MHP ve CHP'nin Meclis Üyelerinin toplamından daha fazla. Başka bir şekilde söylemek gerekirse Sayın Cengiz Ergün büyükşehir meclisinde azınlıkta kaldı. Seçmen, Sayın Cengiz Ergün'e ve AKP'li meclis üyelerine "Uzlaşın" dedi. Uzlaşabilirlerse Manisa'ya hizmet edebilirler, uzlaşamazlarsa Manisa'ya kayıp bir beş yıl yaşatmış olurlar. 

Sayın Cengiz Ergün, mazbatalar alındığında, seçilen tüm, belediye başkanlarını ve meclis üyelerini arayarak
kutlamalı onlara bir zeytin dalı uzatmalıdır. Seçilen belediye başkanları ve meclis üyelerinin tümü parti ayrımı gözetmeksizin birbirlerini aramalı, kutlamalı ve başarı dilemelidir. Seçilenlerin tümü parti rozetlerini çıkararak göreve başlamalıdır. Seçilen başkanların tümü aynı meclisin üyesi olacaklar... Bir daha altını çizerek belirtmek istiyorum, Manisalılar seçilenlerden uzlaşma ve hizmet bekliyor. Şimdi gereken, didişme, çekişme, yarışma değil, işbirliği ve dayanışmadır. Manisa'ya hizmet etmenin ön koşulu uzlaşmadır...


Ben, seçilenlerin, Manisa'ya hizmet için, uzlaşmayı başaracaklarına Manisa'da işbirliği ve dayanışmanın yolunu açacaklarına inanmak istiyorum, inanıyorum.

Sayın Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Cengiz Ergün, sivil toplum örgütleri ile üretken bir işbirliği başlatıp sürdürebildiğinde ve uzlaşma konusunda olumlu adımlar attığında başarıyı mutlaka yakalayacaktır.  

Haydi uzlaşın, uzlaşın ki, kazanan Manisa olsun...


27 Mart 2014 Perşembe

Sevgi üstüne

Yemeden içmeden yaşanamayacağı gibi sevmeden sevilmeden de yaşanmaz. Yaşanır belki ama insanca olmaz. Sevgi de ekmek gibi su gibi temel bir ihtiyaç.


Kentler büyüdükçe insanların yalnızlaştığını, insanlar çoğaldıkça sevgilerin küçüldüğünü üzülerek gözlüyorum. Ve bu gözlemimi dostlarımla sıkça paylaşıyorum. Sevgi üstüne konuşmayı, yazmayı çok seviyorum.  Sevgi üstüne yazmak, sevgi üstüne konuşmak, sevmek kadar güzel oluyor. İnsan yazarken bile rahatladığını, yüzünde bir gülümseme belirdiğini hissediyor. İnsan hep sevdiklerin anımsıyor. Ben sevgisiz yaşayabilir miyim diye düşünüyorum da, hemen Allah korusun demek geçiyor içimden. Gerçekten Allah insanı sevgisizlikten korusun..

Ben sevgisiz olmaz derken, "Sevgi karın doyurmaz" diyenler de oluyor. Yaşamak sadece yemek içmektir. Bunu sağlayan da paradır diyecek kadar maddeci olunduğunda  sevgi anlamsız gelebilir bazılarına.  
Oysa her şey sevgiyle başlar. Önce kendini seveceksin. Kendinle barışık olacaksın. Kendini sevmek yetmez, aileni ve evini kendini sevdiğin gibi seveceksin. Sonra, mahalleni ve komşularını, sonra kentini ve hemşerilerini, sonra ülkeni ve yurttaşlarını, sonra dünyayı ve tüm insanları seveceksin. Sevdikçe, yaşamın anlam kazandığını göreceksin. Yaşama daha bir dört elle sarılacaksın. Ve doyasıya yaşayacaksın. Sevgiden ne yazılırken, ne okunurken, ne de sevilirken bıkılır. Sevgiden bıkılmaz. Sevgiden bıkan, yaşamdan bıkmış olur. Her şeyin sevgiyle başladığını bilip, seveceğiz. Bu kenti sevdiğinizde kente bakışınızın değiştiğini göreceğiz. Bu kenti sevginizde, eğilip yerdeki çöpü almaktan, ağaç dikmekten, dikilen ağaca su vermekten zevk duyarsınız. Bu kent için çalışmaktan, düşünce ve proje üretmekten zevk duyarsınız. Kenti sevmemek için nedenler üretmeyin, sorunlara bile sevgiyle yaklaşın, göreceksiniz sorunları aşmak, çirkinlikleri yok etmek kolaylaşacaktır.


Sevgi koşulsuz olmalı. Hem koşulsuz seveceksin. Hem, senin gibi düşünmeyeni de seveceksin. Senin gibi düşünmeyeni sevmek., deyince düşüncelerimi paylaştığım dostum, buna da karşı çıktı: “Koşulsuz sevmeyi kabullenememişken, bir de benim gibi düşünmeyeni sevmeyi nereden çıkardın? Bu kadarı da fazla olmuyor mu?” dedi.
Benim gibi düşünmeyeni de sevmek, benim için büyük önem taşıyor. Benim gibi düşünmeyeni sevmezsem,  sevmediğimin benim gibi düşünme yolunu tıkamış olurum. Benim gibi düşünmeyeni sevmezsem, sevgi konusunda kendimi koşullandırmış olurum. Hem kendi yolumu hem de benim gibi düşünmeyenin yolunu kapatmış olurum. İnsanı yücelten, köprüleri, yıkmak yakmak değil, yeni köprüler kurmaktır.

Ben, benim gibi düşünmeyenleri gerçekten seviyorum. Kapıları kapatmak yerine, neden benim gibi düşünmediklerini anlamak için, sürekli açık tutuyorum. Bir de, ya ben yanlış düşünüyorsam kuşkusu var içimde. Ya ben yanlış düşünüyorsam, kapıları kapattığımda doğru düşünme yolunu da kapatmış olurum diye de korkuyorum. Yine sevgi üstüne, hep sevgi üstüne. Özellikle, sevgisizliğin büyüdüğü ülkemizde, sevgi üstüne yazmak ve gerçekten sevmek, koşulsuz sevmek, benim gibi düşünmeyeni de sevmek tüm insanlar için ertelenmez görev olmalı diye düşünüyorum. O zaman, dünya daha yaşanası, yaşam daha anlamlı olacaktır.


Sevgi insanı sevmekle sınırlı değil elbet. Toprağı, toprakta yetişen ağacı, dalı, daldaki böceği, patlayan tomurcuğu,  şırıl şırıl akan suyu, uçan kuşu, var olan her şeyi de sevmek gerekiyor. Çünkü insan sevdikçe yüceliyor. Siz de sevin, insanın, sevdikçe yüceldiğini göreceksiniz. Yaşamın sevdikçe anlam kazandığını göreceksiniz.  

Pazar günü, oylarımızı kullanarak, yerel yöneticilerimizi seçeceğiz. Seçim öncesi,  gerdik gerildik, kırdık kırıldık. Yerel yönetim seçimleri sonrasında, yüreğimizden kini nefreti attığımızda yerini sevginin dolduracağından hiç kuşkunuz olmasın.

Seçim sonrasında bize düşen görev, seçilenleri kutlamak ve başarılar dilemek olmalıdır.  Ben şahsen öyle yapacağım. Seçilenleri en kısa sürede ziyaret edip, başarılar dileyeceğim. İstenirse yardımcı olabileceğimi söyleyeceğim.  Bilgi ve deneyim birikimimi kentin hizmetine sunmaktan mutluluk duyacağımı belirteceğim. Birlikte çalışma olanağı verilirse, kentimin gelişmesini katkıda bulunmaya çalışacağım. 

1 Nisan'a kinden nefretten arınmış olarak uyanmak 1 Nisan şakası olmasın.
Bırakalım dünyayı sevgi yönetsin...

Mustafa PALA
27.03.2014

 

18 Mart 2014 Salı

Şehitlerimiz Köklerimizdir

Biz bize anlatılan Çanakkale'de yaşanan kahramanlık öyküleriyle büyüdük. Biz hem milletimizi sevdik hem ülkemizi. Kutsal bildiğimiz bayrağımız yerlere düşürmedik. Biz cumhuriyetimizin kurucusu büyük Atatürk'ü hep sevdik; Adını, anısını ve kurduğu cumhuriyeti yaşatmaya yemin ettik. Biz kahramanlık ve dürüstlük öyküleriyle büyürdük. Biz askere gönderdiğimiz oğullarımızla şehit ve gazilerimizle övündük. Biz bize anlatılanları yaşlı gözlerle dinledik. Anlatılanlardan ders aldık. Çanakkale zaferinin yıldönümünde şehitler gününde bize anlatılanlardan ve bilinen bir kaç öyküyü paylaşmak isterim. Bunları paylaşmak güzel bir şarkıyı defalarca dinlemek gibi geliyor bana. Yazarken gözlerim doluyor. Okurken ne olur bilmem.

Ağır yaralı asker, zor nefes alıp vermektedir. Kelimeler tane tane dökülür dudaklarından.
“Ölmek üzereyim. Ben bir pusula yazdım. Arkadaşıma ulaştırın.” Tekrar derin nefes alıp, defalarca yutkunur: “Ben köylüm Lapsekili İbrahim Onbaşıdan bir mecit borç aldıydım, kendisini göremedim, borcumu ödeyemedim. Ölürsem söyleyin hakkını helal etsin” Komutan gözleri dolu yutkunur ve güçlükle konuşur. “Sen merak etme evladım” der. Ve az sonra komutanının kollarında şehit olur ve son sözü de “söyleyin hakkını helal etsin” olur… Aradan çok fazla zaman geçmez. Oraya sürekli yaralılar getirilmektedir. Getirilenlerin çoğu daha sargı yerine ulaştırılmadan şehit olmaktadır. Şehitlerin üzerinden çıkan eşyalar, künyeler komutana ulaştırılır. İşte yine bir künye ve yine bir pusula. Komutan göz yaşlarını silmeye daha fırsat bulamamıştır. Pusulayı açar, hıçkırarak okur ve olduğu yere yığılır kalır. Ellerini yüzüne kapatır, ne titremesine nede göz yaşlarına engel olamaz… Pusuladaki not: “Ben Beybaş Köyünden arkadaşım Halil’e bir mecit borç verdiydim. Kendisi beni göremedi. Biraz sonra taarruza kalkacağız. Belki ben dönemem. Arkadaşıma söyleyin ben hakkımı helal ettim.” Son nefeslerini bir mecidiyenin hesabını vermeden vermek istemiyordu benim ecdadım. Ben bu ecdatla nasıl övünmem. Ben şimdi gördüklerime nasıl üzülmem, söyleyin nasıl üzülmem?..
 
Biz kahraman bir milletin çocuklarıyız. Kahramanlığımızı içimizden bilmeyenler unutanlar olduysa da tüm Dünya bilir. Bakın,Çanakkale Savaşları'nda savaşıp, bir kolu ile bir ayağını kaybeden Fransız Generali Bridges'in yurduna döndükten sonra anlattığına: "Fransızlar, Türkler gibi mert bir milletle savaştıkları için daima iftihar etmelidir. Hiç unutmam, savaş durmuştu. Yaralı ve ölülerin arasında dolaşıyorduk az evvel, Türk ve Fransız askerleri süngü süngüye gelip ağır kayıplar vermişlerdi. Yerde bir Fransız askeri yatıyor, bir Türk askeride kendi gömleğini yırtmış onun yaralarını sarıyor, kanlarını temizliyordu. Tercüman vasıtası ile Niçin öldürmek istediğin askere yardım ediyorsun diye sordum. Mecalsiz haldeki Türk askeri şu karşılığı verdi: "Bu Fransız yaralanınca cebinden yaşlı bir kadın resmi çıkardı.Bir şeyler söyledi, anlamadım ama herhalde annesi olacaktı. Benim ise kimsem yok. İstedim ki, o kurtulsun, anasının yanına dönsün". Bu asil ve alicenap duygu karşısında hüngür hüngür ağlamaya başladım. Bu sırada, emir subayım Türk askerinin yakasını açtı.O anda gördüğüm manzaradan yanaklarımdan sızan yaşlarımı dondurduğunu hissettim. Çünkü, Türk askerinin göğsünde bizim askerinkinden çok ağır bir süngü yarası vardı ve bu yaraya bir tutan ot tıkamıştı. Az sonra ikisi de öldüler..

İşte yüreğimizin atışını hızlandıran bir öykü daha Edincikli Mehmet parçalanmış kolunu göstererek bağırır: "Allah Aşkına, Allah Rızası için kes şu kolumu komutanım! Bu ilahi cümleleri emir gibi işiten Teğmen Saip, bıcağı kemikleri parçalanmış kola vurur. Gık bile dememiştir, Edincikli Mehmet. Bir sağ elindeki kola, bir ileride Allah! Allah! nidaları arasında çarpışan erlere bakar ve kolu fırlatır: "Bu kol vatana feda olsun," der. Arkadaşlarının arasına karışıp düşmana saldırmaya devam eder. Biz böyle bir ecdadın torunlarıyız. Korku nedir bilmeyiz ama haramı helali biliriz. Bir mecidiye borcumuzu helal ettirmeden ölmeyiz. Askerliği şerefli bir hizmet olarak görür, gerektiğinde vatanımız için gözümüzü kırpmadan ölüme yürürüz...

Ecdadımızı unutmak, köklerimizi kurutmaktır... Harama el uzatmak ve uzatanı hoş görmek insanlığımızı unutmaktır... Ne köklerimizi kurutalım ne de insanlığımızı unutalım...

Mustafa PALA
18.03.2014

Manisam Platformu

Öyle bir toplum olduk ki, birbirimizi yargılamaktan sevmeye zaman bulamıyoruz.
Kendini sevdirmek yerine korkutmayı yeğleyenlerin sayısı giderek çoğalıyor.
Korku ayrışmayı getiriyor. Oysa, ayrışma yerine, barışa kardeşliğe dayanışmaya daha çok ihtiyacımız var. Yürekler kin ve nefretle dolunca, sevgiye yer kalmıyor. Korkuyla ne dayanışma ne de birlik sağlanıyor. Kin ve nefretin insan yüreğine yük olduğunu anlayın artık. Bu yükün ağırlığı gergin yüzlerden ve ağır sözlerden kolayca okunmuyor mu? Ne olur atın kini nefreti yüreğinizden. Berkin'in acısı yüreğimizi yakarken, sevgiyle bakın, suçlamaları bırakın, kırıcı değil yapıcı konuşun. Birazcık empati yapın ne olur. Keşke çocuklar erişmesin diye ilaçları ulaşamayacakları yere koyduğumuz gibi ölümü de ulaşılmaz yapabilsek çocuklar için. Çocuklar ölmese diyebilsek gönülden. Çocuklar ölmesin.


Biz birbirimizi sevemeyecek miyiz, birlik olmanın tadını yaşayamayacak mıyız özgürce? Farklı düşüncelere saygı duyamayacak, farklılıkları zenginliğimiz olarak göremeyecek miyiz? Tartışarak karar üretip, tartışmasız uymayı öğrenemeyecek miyiz? Demokrasimizi güçlendiremeyecek miyiz? Bilimin aydınlattığı yolda, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşıp aşamayacak mıyız? Tasada ve kıvançta birlik olamayacak mıyız? Biz sevgiyi ve bilgiyi paylaşarak büyütemeyecek miyiz? Bu soruların yanıtın çocuklarımıza nasıl vereceğiz.

Uzlaşma gerekiyor. İşbirliği ve dayanışma gerekiyor. Ülkemde ve kentimde bunun yapılamayacağını söyleyenler çoğalırken, Manisa'da umutlarımızı güçlendiren bir gelişme yaşandı. "Manisam Platformu" kuruldu. İşbirliği ve dayanışmanın olmadığı, bireyciliğin öne çıktığı söylenen kente birlik ve dayanışma yolunu açmak için bir platform kuruluyor. Dilerim ülkemize örnek olur. Dilerim farklı görüşlerden olan insanlar bir araya gelerek el ele verip Türkiyem Platformunu kurar bir gün.

 
"Manisam Platformu" Manisa'da diğer illerde ve başka ülkelerde Manisalıların kurduğu derneklerin bir araya gelmesiyle kuruldu. Platformun kuruluş öyküsün değerli dostum Ali Gültekin'den dinledim. Platformun kuruluşunu sağlayanlara Manisalılar olarak teşekkür borçluyuz. Manisalılar olarak biz düşen görev platforma destek olmaktır. Başka kentlerde ve başka ülkelerde yaşayan Manisalıların sayısının 500 bini aştığı söyleniyor. Bu büyük güçten yararlanmalıyız. Bu güçten yararlanmayı becerirsek Manisa'yı uçururuz. Manisa'yı bir "Marka Kent" yaparız. Yeter ki, yarışmasın ve didişmenin yerini dayanışma alsın.

Sevgili Manisalılar, Manisalıların dayanışma yapamayacakları söylenir durur. Bunun haksız bir eleştiri olduğunu düşünüyorum. İstenirse dayanışma oluyor. Dayanışma olmasaydı, 15 bin konutluk Yeni Manisa Projesi için bir araya gelemezdik. Dayanışma olmasaydı, zor günlerde ayakta kalamazdık. Dayanışma olmasaydı Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifini kurup kısa sürede 102 bin metre kare arazi alamazdık. Dayanışma olmasaydı, ülkemizin en güzel Organize Sanayi Bölgesini Manisa'da kuramazdık. Var olan dayanışmamızı daha da güçlendirmeliyiz. Meslek Odaları, dernekler, sendikalar, tüm sivil toplum örgütleri beli aralıklarla bir araya gelmeli, kentin sorunlarını tartışmalı çözüm yolları ve projeler üretmeli. Bu kentin Kent Konseyi, diğer kentlere örnek olmalı. "Manisam Platformu", kentimin geleceği için, barış kardeşlik dayanışma için, umutlarımızı güçlendirdi. Bu nedenle çalışmalarına katkıda bulunmayı ertelenmez bir görev saydığımın bilinmesini isterim. Manisa Birlik olarak her türlü olanağımızla bilgi ve deneyim birikimimizle ve de yüreğimizle "Manisam Platformu"nun yanındayız.

Mustafa PALA
14.03.2014

 
back to top